KÖRLÜĞE YOL AÇAN 5 NEDEN!

SAĞLIK-YAŞAM 08.01.2018 - 12:57, Güncelleme: 29.12.2022 - 15:19 1318+ kez okundu.
 

KÖRLÜĞE YOL AÇAN 5 NEDEN!

Yüzde 80’i önlenebilir veya tedavi edilebilir! Duyularımızın bize ve hayat kalitemize sağladığı katkıyı ne yazık ki sadece kaybettiğimizde anlayabiliyoruz. Basit bir soğuk algınlığı durumunda yaşadığımız kısa süreli koku, tat ve duyma kaybı  bile üstesinden gelmekte zorlanabiliyoruz... Kaybı ya da azalması durumunda hayatı neredeyse tamamını değiştiren görme kaybı ise hem bireysel hem de toplumsal sorunlara neden olabiliyor. Uluslararası Körlüğü Önleme Ajansı’nın verilerine göre dünyada 7,3 milyar insan yaşıyor ve bunlardan 36 milyonunun görme seviyesi körlük düzeyinde.  Üstelik büyük çoğunluğu düşük gelir grubunda olan bu kişilerin yaklaşık yüzde 80’den fazlası da 50 yaş ve üzerinde. Tüm dünyada 253 milyon kişinin yaşadığı görme sorunlarının yaklaşık yüzde 80’i ise önlenebilir veya tedavi edilebilir özellikte. Bu nedenle hastalıklar ve tedavisi konusunda farkındalığın artırılması gerektiğine dikkat çeken Acıbadem Adana Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu, dünyada olduğu gibi ülkemizde de en sık görülen ilk beş körlük nedenini sıralıyor... Katarakt Katarakt gözün normalde saydam olan merceğinin saydamlığını kaybetmesi ve sertleşmesi olarak tanımlanıyor. Ortaya çıkmasında yaşlılık en önemli faktör olmasına karşın, travmalar veya bazı göz hastalıkları da neden olabiliyor. Görmede azalma, bulanıklaşma, renklerde soluklaşma, ışık yansımaları, çift görme, gece görmesinde azalma ile kendini gösterebiliyor. Kataraktla ilgili en önemli nokta ise tedavisi mümkün olmasına rağmen halen dünyada pek çok bölgede insanların tedaviye zamanında başvurmaması. Oysa katarakt, düzeltilebilir körlük sebebi olarak ilk sırada yer alıyor. Sorun ortaya çıktığında körlük seviyesine ulaşmadan, görme kaybı yüzde 50’nin altına indiğinde cerrahi olarak kataraktın çıkarılması gerekiyor. Glokom Göz içi basıncının yükselmesine bağlı olarak göz sinirlerinde hasar oluşması sonucu ortaya çıkan glokom, küresel körlük nedenlerinin yaklaşık yüzde 10’unu oluşturuyor. Genelde başlangıç aşamasında herhangi bir şikayete yol açmadan sinsice ilerliyor. Zamanla görme alanında daralma şeklinde görme kaybı gelişiyor. Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu, glokom ilerledikçe santral görmenin de gitmesiyle körlüğün ortaya çıktığını belirterek, “Tanı ancak hastaların ayrıntılı göz muayenelerinde göz tansiyonu ölçümü ile görme sinirinin değerlendirilmesi ve gerektiğinde ileri yardımcı tetkiklerin kullanılması ile konulur. Başlangıçta damla veya lazer tedavisi önerilirken ileri evrelerde cerrahiye başvurulması gerekebilir” diyor. Yaşa bağlı maküla dejeneresansı (Sarı nokta hastalığı) Sarı nokta ismi verilen maküla bölgesi ayrıntılı görmemizi sağlayan göz sinirlerinin özellikle en yoğun olduğu bölgeyi oluşturuyor. Yaş ile birlikte bu bölgede sinir tabakalarının düzeni ve dizilimi bozularak aralarında damar oluşumu veya sinirlerde yıpranma gelişebiliyor. Bunun sonucunda kişi baktığı noktayı göremiyor veya lekeli bir cam arkasından bakıyormuş gibi şekilleri bozuk olarak algılıyor. Dünya genelinde körlüğü neden olan üçüncü sorun olan sarı nokta hastalığının kuru ve yaş olarak tabir edilen iki tipi bulunuyor. Kuru tipi daha yavaş bir seyir gösteriyor. Erken evrelerinde saptandığında kişinin diyetinde değişiklikler ya da ağızdan alınan destekleyici vitamin hapları ile kontrol altına alınabiliyor. Ancak yaş tipinde damar oluşumu, sızıntı ve bazen kanama gelişiyor. Bu kişilerde gözün içine damarları kurutma amaçlı iğneler yapılsa da ne yazık ki ileri evrelerinde bozulan hücrelerde yenilenme olamıyor. Hastalığın gelişiminin önlenmesinde sigaradan uzak durmak son derece önem taşıyor. Kornea opasiteleri (lekelenmeleri, bulanıklıklar) Göze görüntünün net girebilmesi için kornea tabakasının saydamlığı çok önem taşıyor. Bu saydamlıkta bir bozulma olduğunda görmede azalma meydana geliyor. Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu’nun verdiği bilgiye göre, aralarında trahomun da yer aldığı bakteri, virüs, mantar parazit gibi organizmaların yol açtığı çeşitli enfeksiyonlar, delici veya künt çeşitli travmalar bu tabakanın saydamlığının bozulmasına neden olabiliyor. Ayrıca, kalıtsal geçişli hastalıklar da bu tabakanın saydamlığını bozuyor ve değişen derecelerde görmede kayıp yaşanabiliyor. Bu durum gerçekleştiğinde ilaçlarla lekelenme azaltılmaya çalışılıyor. Ancak ilaçların etkin olmadığı durumlarda kornea nakliyle bu bulanık alan cerrahi olarak çıkarılarak saydam bir kornea ile değiştiriliyor. Diyabetik retinopati Diyabetin uzun dönem komplikasyonlarından biri olan retinopati özellikle kan şekeri kontrolünü sağlamayan kişilerde ortaya çıkıyor. Diyabet zaman içinde hastaların gözün arkasında ışığa hassas olan retina ismi verilen ağ tabakasındaki damarlarda bozulma, sızıntı ve kanamalara yol açıyor. Bu nedenle herhangi bir rahatsızlığı olmasa bile diyabetli kişilerin yılda en az bir kez göz arkasının taranması gerekiyor. Diyabetik retinopati başladıktan sonra da takip aralarının daha da sıklaştırılması önem taşıyor. Kontrollerde gerek görüldüğünde argon lazer ile veya göz içine yapılan iğnelerle tedavi yapıldığını anlatan Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu “Bazı ileri durumlarda cerrahi uygulamak da gerekebiliyor. Hastalık, zamanında müdahale edilmediğinde göz içinde kanamalara, bant oluşumuna ve yapışıklıklara bağlı olarak çekmeye bağlı göz arkasında yırtıklara da yol açabiliyor” diyor. 

Yüzde 80’i önlenebilir veya tedavi edilebilir!

Duyularımızın bize ve hayat kalitemize sağladığı katkıyı ne yazık ki sadece kaybettiğimizde anlayabiliyoruz. Basit bir soğuk algınlığı durumunda yaşadığımız kısa süreli koku, tat ve duyma kaybı  bile üstesinden gelmekte zorlanabiliyoruz... Kaybı ya da azalması durumunda hayatı neredeyse tamamını değiştiren görme kaybı ise hem bireysel hem de toplumsal sorunlara neden olabiliyor. Uluslararası Körlüğü Önleme Ajansı’nın verilerine göre dünyada 7,3 milyar insan yaşıyor ve bunlardan 36 milyonunun görme seviyesi körlük düzeyinde.  Üstelik büyük çoğunluğu düşük gelir grubunda olan bu kişilerin yaklaşık yüzde 80’den fazlası da 50 yaş ve üzerinde. Tüm dünyada 253 milyon kişinin yaşadığı görme sorunlarının yaklaşık yüzde 80’i ise önlenebilir veya tedavi edilebilir özellikte. Bu nedenle hastalıklar ve tedavisi konusunda farkındalığın artırılması gerektiğine dikkat çeken Acıbadem Adana Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu, dünyada olduğu gibi ülkemizde de en sık görülen ilk beş körlük nedenini sıralıyor...

  • Katarakt

Katarakt gözün normalde saydam olan merceğinin saydamlığını kaybetmesi ve sertleşmesi olarak tanımlanıyor. Ortaya çıkmasında yaşlılık en önemli faktör olmasına karşın, travmalar veya bazı göz hastalıkları da neden olabiliyor. Görmede azalma, bulanıklaşma, renklerde soluklaşma, ışık yansımaları, çift görme, gece görmesinde azalma ile kendini gösterebiliyor. Kataraktla ilgili en önemli nokta ise tedavisi mümkün olmasına rağmen halen dünyada pek çok bölgede insanların tedaviye zamanında başvurmaması. Oysa katarakt, düzeltilebilir körlük sebebi olarak ilk sırada yer alıyor. Sorun ortaya çıktığında körlük seviyesine ulaşmadan, görme kaybı yüzde 50’nin altına indiğinde cerrahi olarak kataraktın çıkarılması gerekiyor.

  • Glokom

Göz içi basıncının yükselmesine bağlı olarak göz sinirlerinde hasar oluşması sonucu ortaya çıkan glokom, küresel körlük nedenlerinin yaklaşık yüzde 10’unu oluşturuyor. Genelde başlangıç aşamasında herhangi bir şikayete yol açmadan sinsice ilerliyor. Zamanla görme alanında daralma şeklinde görme kaybı gelişiyor. Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu, glokom ilerledikçe santral görmenin de gitmesiyle körlüğün ortaya çıktığını belirterek, “Tanı ancak hastaların ayrıntılı göz muayenelerinde göz tansiyonu ölçümü ile görme sinirinin değerlendirilmesi ve gerektiğinde ileri yardımcı tetkiklerin kullanılması ile konulur. Başlangıçta damla veya lazer tedavisi önerilirken ileri evrelerde cerrahiye başvurulması gerekebilir” diyor.

  • Yaşa bağlı maküla dejeneresansı (Sarı nokta hastalığı)

Sarı nokta ismi verilen maküla bölgesi ayrıntılı görmemizi sağlayan göz sinirlerinin özellikle en yoğun olduğu bölgeyi oluşturuyor. Yaş ile birlikte bu bölgede sinir tabakalarının düzeni ve dizilimi bozularak aralarında damar oluşumu veya sinirlerde yıpranma gelişebiliyor. Bunun sonucunda kişi baktığı noktayı göremiyor veya lekeli bir cam arkasından bakıyormuş gibi şekilleri bozuk olarak algılıyor. Dünya genelinde körlüğü neden olan üçüncü sorun olan sarı nokta hastalığının kuru ve yaş olarak tabir edilen iki tipi bulunuyor. Kuru tipi daha yavaş bir seyir gösteriyor. Erken evrelerinde saptandığında kişinin diyetinde değişiklikler ya da ağızdan alınan destekleyici vitamin hapları ile kontrol altına alınabiliyor. Ancak yaş tipinde damar oluşumu, sızıntı ve bazen kanama gelişiyor. Bu kişilerde gözün içine damarları kurutma amaçlı iğneler yapılsa da ne yazık ki ileri evrelerinde bozulan hücrelerde yenilenme olamıyor. Hastalığın gelişiminin önlenmesinde sigaradan uzak durmak son derece önem taşıyor.

  • Kornea opasiteleri (lekelenmeleri, bulanıklıklar)

Göze görüntünün net girebilmesi için kornea tabakasının saydamlığı çok önem taşıyor. Bu saydamlıkta bir bozulma olduğunda görmede azalma meydana geliyor. Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu’nun verdiği bilgiye göre, aralarında trahomun da yer aldığı bakteri, virüs, mantar parazit gibi organizmaların yol açtığı çeşitli enfeksiyonlar, delici veya künt çeşitli travmalar bu tabakanın saydamlığının bozulmasına neden olabiliyor. Ayrıca, kalıtsal geçişli hastalıklar da bu tabakanın saydamlığını bozuyor ve değişen derecelerde görmede kayıp yaşanabiliyor. Bu durum gerçekleştiğinde ilaçlarla lekelenme azaltılmaya çalışılıyor. Ancak ilaçların etkin olmadığı durumlarda kornea nakliyle bu bulanık alan cerrahi olarak çıkarılarak saydam bir kornea ile değiştiriliyor.

  • Diyabetik retinopati

Diyabetin uzun dönem komplikasyonlarından biri olan retinopati özellikle kan şekeri kontrolünü sağlamayan kişilerde ortaya çıkıyor. Diyabet zaman içinde hastaların gözün arkasında ışığa hassas olan retina ismi verilen ağ tabakasındaki damarlarda bozulma, sızıntı ve kanamalara yol açıyor. Bu nedenle herhangi bir rahatsızlığı olmasa bile diyabetli kişilerin yılda en az bir kez göz arkasının taranması gerekiyor. Diyabetik retinopati başladıktan sonra da takip aralarının daha da sıklaştırılması önem taşıyor. Kontrollerde gerek görüldüğünde argon lazer ile veya göz içine yapılan iğnelerle tedavi yapıldığını anlatan Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu “Bazı ileri durumlarda cerrahi uygulamak da gerekebiliyor. Hastalık, zamanında müdahale edilmediğinde göz içinde kanamalara, bant oluşumuna ve yapışıklıklara bağlı olarak çekmeye bağlı göz arkasında yırtıklara da yol açabiliyor” diyor. 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.