SÜTE “KARA” ÇALDILAR!

GÜNDEM 18.07.2019 - 16:15, Güncelleme: 29.12.2022 - 15:19 2080+ kez okundu.
 

SÜTE “KARA” ÇALDILAR!

    Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası (TZMOB) Genel Başkanı Özden Güngör, piyasada çok fazla sayı ve miktarlarda taklit ve içine başka maddeler katılarak hazırlanmış süt ürünleri bulunduğunu söyledi. Güngör, “Süt” ile ilgili hazırladıkları rapora göre, bu ürünlerin, doğru üretilenlerle birlikte aynı pazarı ve rafları paylaşıp haksız rekabeti de getirdiğine dikkat çekerek, “Hileli süt ürünleri insan sağlığını da tehdit ediyor. Devletin hileli süt ürünü üretenlere karşı daha caydırıcı cezalar getirmesi gerekmektedir.” dedi. TEREYAĞI DİYE PATATES PÜRESİ YİYORUZ! Ülkemizde, tereyağı tüketimi kişi başı yıllık 1,78 kg. olarak görülüyor. Güngör, “Semt pazarlarında süslü-püslü tereyağları satılıyor. Bunların birçoğu kayıt dışı olup önemli bir kısmı da taklit ya da tağşiş tereyağı benzeri ürünlerdir. Birçoğuna margarin-patates püresi-renk maddeleri-aroma gibi yasak olan ürünler katılmakta ve tereyağı diye ucuz fiyattan satılmaktadır. ” KAYIT DIŞI ÇOK FAZLA Güngör, Türkiye’de süt sektörünün en önemli sorunlarından birinin kayıt dışı üretim olduğunu dikkat çekerek, dövize bağlı olarak ithal edilen ve fiyatı artan yem katkı maddeleri sebebiyle yem fiyatlarının arttığını ancak düşünce azalmadığını hatırlatan Özden, süt fiyatı üzerinde piyasa koşulları, mevsimsel süt miktarı dalgalanmaları, arz/talep dengesi, süt kalitesi ve coğrafi konum gibi faktörlerin etkili olduğunu bildirdi.   Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi’nce hazırlanan “Süt Raporu” da bu sektörde özellikle başta çiğ süt üreten çiftçiler olmak üzere bu sütü alıp işyerinde işleyen sanayici, esnaf ve tacirler birçok sorunla iç içe yaşadıkları bildirildi. 1990 yılından sonra sığır dışındaki hayvan sayılarındaki düşüşün devam ettiğine dikkat çekilerek, “Küçükbaş hayvanlardan elde edilen süt oranı 18 yıl önce yüzde 17’ye varmaktaydı. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığı zaman, ülkemizdeki hayvan varlığının büyük çoğunluğunun et ve süt verimi düşük ırklardan oluştuğu görülüyor.” denildi. İNEKLER AVRUPA’DA DAHA ÇOK SÜT VERİYOR Güngör, 1990 yılında 1.351 kg olan hayvan başına verimin son beş yıl içerisinde yüzde 6,4 oranında artarak 2018 yılında 3.161 kg/baş yıl olarak hesaplandığını anlattı. Güngör, “Bu değer Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle karşılaştırıldığında yine de düşüktür. Çünkü AB ortalaması 6 bin litrenin üzerindedir.” diye konuştu. SÜT İÇMEYİ ARTIRDIK Ülkemizde içme sütü üretim miktarının son beş yılda yüzde 25,4 arttığını anlatan Özden Güngör, “Ülkemiz toplam peynir üretimi 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 9,5 oranında artarak 756 bin ton olarak hesaplanmıştır. TÜİK’e göre; yoğurt üretimi 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,2 oranında artarak 1,19 milyon ton olmuştur. Süttozu üretimi 2018 yılında ise bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 17 oranında azalarak 109 bin ton olarak gerçekleştirilmiştir. 2018 yılı kişi başı içme sütü tüketiminin yaklaşık 41,5 kg olduğu tahmin edilmektedir” diye konuştu. Özden Güngör,  hayat pahalılığından dolayı son yıllarda peynir benzeri taklit ürünlerin ve hileli peynirlerin satışının fazlalaştığına vurgu yaptı. Tereyağı tüketiminin 2018’e göre kişi başı 1,78 kg olduğunu aktaran Özden, burada kayıt dışılığın mevcut olduğunu bildirdi. Özden Güngör, şunları kaydetti: “Son 10 yılda verilen teşviklerle, özellikle de Ziraat Bankası marifetiyle verilen ”0” faizli kredilerle birlikte büyük süt sığırcılığı işletmeleri kurulsa da, çiğ süt fiyatlarının yıllara göre dengesiz bir seyir izlemesiyle birlikte bunların önemli bir kısmı sistemden çıkmıştır. Bugün için her ne kadar süt referans fiyatı Ulusal Süt Konseyi tarafından 2 lira olarak açıklanmış olsa da, sahada yetiştirici daha düşük fiyatlardan süt satmaktadır. Bunun sonucunda maliyet baskısına dayanamayan büyük işletmeler kapanırken sadece küçük aile işletmeleri ayakta kalmaktadırlar. Bu işletmeler kriz anında ellerindeki düveyle birlikte örneğin 5 ineğinden birini satarak üretimde kalmayı başarmaktadırlar. Krizlerden böyle çıkan ve ülkemizdeki işletmelerin yüzde 71,5’ini (10 başın altında) oluşturan küçük işletmelerin yaşatılması ülkemizin gıda egemenliğini yitirmemesi anlamında büyük önem arz etmektedir. Bu işletmelerin ayakta kalması da kurulacak olan kooperatifler ve birlikler ile olası görülmektedir.”   Türkiye’de 2010 yılında 9 milyon 790 bin olan çiğ süt üretiminin 2018 yılında 22 milyon 120 bin 716 ton olarak hesaplandığını kaydeden Özden Güngör, “Üretilen sütün 20 milyon tonunu inek sütü, 1,4 milyon tonunu koyun sütü, 561 bin tonunu keçi sütü ve 75 bin tonunu da manda sütü oluşturmaktadır.” dedi.   Süt sektörünün en önemli sorunlarından birini de kayıt dışı üretimin oluşturduğunu anlatan Güngör, bu oranın artmasında devlet tarafından verilen primler ve desteklerin önemli rol oynadığını, son iki yılda hastalıklardan ari hayvancılık işletmelerinin sütlerinin arzının etkisinin de olduğunun bilindiğini kaydetti. Yüzde 18 protein içeriğine sahip sığır süt yeminin fiyatının 2018 yılı kilogram ortalamasının 1,41 TL olduğunu anlatan Özden Güngör, şöyle devam etti: “Yem fiyatları 2018 yılının özellikle Ağustos ayından sonra artmıştır. 2 Ocak’ta 3,78 lira olan 1 dolar 12 Ağustos’ta 7,22’lere kadar çıkmış ve sonra gerilemeye başlayarak 5,20’lere kadar düşmüştür. Bugün ise 1 dolar 5,60 liradır. Bu süre içerinde özellikle dövize bağlı olarak ithal edilen ve fiyatı artan yem katkı maddeleri nedeniyle yem fiyatları artmış, döviz fiyatları düşünce de azalmamıştır. Ülkemizde çiğ süt fiyatları; 16 Nisan 2015 tarih ve 29328 sayıl Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Çiğ Sözleşmeli Usulde Alım Satımına İlişkin Yönetmelik” esasları gereğince yılda 2 kez belirlenmektedir. Çiğ süt referans fiyatı sanayici ve üretici temsilcileri arasında yapılan pazarlık ile kaliteye, pariteye göre belirlenmektedir. Bu toplantıları Ulusal Süt Konseyi yılda iki kez olmak üzere üretici ve sanayici temsilcilerini bir araya getirerek organize etmekte ve oluşan “tavsiye fiyatı” ilan edilmektedir. Çiğ süt/yem paritesinin bir üreticinin 1 litre / 1 kg çiğ süt satışından elde ettiği gelir ile ne kadar yem alacağını gösterdiğinin altını çizen Güngör, genel kabul gören paritenin 1,5 olduğunu bildirdi.Güngör,  “Ancak ülkemizde uzun yıllar çiğ süt/yem paritesi 1,5’in altında kalmış ve 2018 yılına ilişkin ortalama çiğ süt/yem paritesi 1,12 olarak hesaplanmıştır” dedi.   Türkiye’de üretilen peynirin büyük çoğunun inek sütünden elde edilen peynir olduğunu ifade eden Güngör, peynir üretiminin 2018 yılında 756 bin ton olarak hesaplandığını söyledi. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Türkiye’de süt sektöründe karşılaşılan sorunları ve bunlara ait çözüm önerilerini şu şekilde sıralayabiliriz;       Sektörde yoğun bir kayıt dışılık hakimdir. Geleneksel üretim yapan küçük üreticiler de kayıt ve hijyen koşulları düzeltilerek desteklenmelidir. Ülkemizde süt–et–hububat–şeker-tütün gibi geleneksel tarımsal hammaddeler ve bunların işlenmesinden elde edilen işlenmiş ürünler pazarındaki yabancılaşma/özelleştirmeler, ülke tarım sektöründe ve kırsal yaşamda olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Özel sektörün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yatırım ve üretimi riskli ve verimsiz bulduğu, bu nedenle bundan kaçındığı koşullarda gerçekleştirilen SEK, EBK ve YEMSAN özelleştirmeleri sonucu, bölgede işsizlik daha da tırmanmış, yaşam kalitesi gerilemiş, Doğu Anadolu’da hayvancılık çökerken, Güneydoğu Anadolu’da tarım hızla inişe geçmiştir. Bu tarımsal KİT’lerden Et ve Süt Kurumu yeniden faaliyete geçirilmiştir. Türkiye tarımının nüfusu besleyebilmesi, ihracat yapabilmesi ve gıda egemenliğini sağlayabilmesi için bu tür yapılara gereksinim bulunmaktadır. Bu yapılarla birlikte kooperatif üyelerine daha çok destek verilerek üreticilerin ilçe bazlı kooperatif çatısı altında örgütlenmeleri sağlanmalıdır. Damızlık konusunda yapılacak olan bu çalışmalar ülkemizin damızlık, canlı hayvan ve karkas ithalatını önce azaltarak sonra da sonlandırarak yüz milyonlarca doların ülke dışına çıkışını engelleyecektir. Süt üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar birçok aşamadan geçmektedir. Farklı pazarlama kanallarına bağlı olarak da çeşitli marjlar oluşmaktadır. Ülkemizde mevcut süt pazarlama yapısında ortaya çıkan marjdan aracıların önemli bir pay alması, üreticinin ürününü gerçek değerinde satamamasına, tüketicinin de yüksek fiyattan süt ve süt ürünleri tüketmesine neden olmaktadır. Bu aşamada üretici ile tüketiciyi yan yana getiren tarımsal üretim kooperatifleri ve tüketim kooperatifleri kurulmalıdır. Ülkemizde kaliteli yem kaynakları hayvanların ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte değildir. Dolayısıyla yem açığı mevcuttur. Bu amaçla üreticilerin kaba yem üretmesi için gerekli destekler verilmelidir. Ayrıca üniversitelerimizde ve araştırma enstitülerinde büyük emekler sarf edilerek elde edilen çok değerli bilgiler mevcuttur. Kalite–fiyat ilişkisi yeterince göz önünde bulundurulmamaktadır. AB ülkelerinde pazarlanan sütün kalitesi fiyatını belirlemektedir. Türkiye’de ise, süt üretiminin arttırılmasına yönelik politikalar genel olarak miktarın arttırılmasına yönelik olarak gelişmiş, maalesef yağ ve protein oranları dahil olmak üzere kalite kriterlerinin önemi göz ardı edilmiştir. Süt endüstrisinde çok önemli bir yeri olan ve temel birimi teşkil eden soğuk zincir ve süt toplama ağı ülkemizde son yıllarda büyük ilerleme kaydedilmesine rağmen henüz yeterli seviyede bulunmamaktadır. Sütün toplanması ve taşınması aşamasında meydana gelen kayıpları önlemek için gerekli olan süt toplama ağı ve soğuk zincirin alt yapısı oluşturulmalıdır. Bunun için üreticilere kooperatifler üzerinden gerekli destekler sağlanmalıdır. Yoğurt ve ayran dışındaki süt ürünleri tüketim miktarı düşüktür. Sütün besleyici değeri ve sağlık açısından önemini tüketicilere anlatmak ve onları bu konuda bilinçlendirmek amaçlı eğitim, yayım ve tanıtım faaliyetlerine ağırlık verilmeli, bu suretle içme sütü tüketimi arttırılmaya çalışılmalıdır. Gerek gıda güvenliği gerekse yüksek üretim maliyetleri sebebiyle ihracat olanaklarımız oldukça kısıtlıdır. Dış ticarette yeni pazarlar elde etmek için özellikle geleneksel ürünlerimizin üretimi desteklenmelidir. Süt sektöründe sanayici satın aldığı sütün bedelini 15-30 günlük aralarla üreticiye öderken marketlere sattığı nihai ürünün bedelini ancak 3-6 aylık vadelerle geri alabilmektedir. Hipermarketler kanununda gerekli düzenlemelerin yapılarak yürürlüğe konması sorunun giderilmesi bakımından önemlidir. Piyasada çok fazla sayı ve miktarlarda taklit ve tağşiş süt ürünleri bulunmaktadır. Bu ürünlerin, doğru üretilenlerle birlikte ayni pazarı/rafları paylaşmaları beraberinde haksız rekabeti de getirmektedir. Satılan hileli süt ürünleri ayni zamanda insanların sağlığını da tehdit etmektedir. Devletin hileli süt ürünü üretenlere karşı daha caydırıcı cezalar getirmesi gerekmektedir. Süt ve ürünleri konusunda özellikle sosyal medyada oldukça fazla miktarlarda bilgi kirliliği bulunmaktadır. Uzman olmayan birçok kişi gerek televizyon gerekse yazılı medyada bu konularda konuşmakta/yazmaktadırlar. Tüketicilerin sadece uzman kişilerin dediklerine kulak asmaları gerekmektedir. Bu konularda örneğin kamu spotlarıyla devletin tüketicileri bilgilendirmesi gerekmektedir. 10 beygir gücün altındaki ve 10 işçi çalıştıran işletmelerde mühendis çalıştırma zorunluğu yoktur ve bu tür işletmeler günde 20 tona yakın süt işleyebilmektedirler. Mühendisin olmadığı bir üretimin ne kadar güvenli olduğu da ortadadır. Bu nedenle mühendis çalıştırma zorunluluğu bütün süt işletmelerine getirilmelidir. Süt sektörü mümkün olduğunca hızlı bir şekilde enerji gereksinimlerini yenilenebilir kaynaklardan sağlamalıdır. Hayvancılık işletmelerinde biyogaz, süt işleme tesislerinde de güneş enerjisi kullanımı için verilen teşvikler arttırılmalıdır.  

 

 

Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası (TZMOB) Genel Başkanı Özden Güngör, piyasada çok fazla sayı ve miktarlarda taklit ve içine başka maddeler katılarak hazırlanmış süt ürünleri bulunduğunu söyledi. Güngör, “Süt” ile ilgili hazırladıkları rapora göre, bu ürünlerin, doğru üretilenlerle birlikte aynı pazarı ve rafları paylaşıp haksız rekabeti de getirdiğine dikkat çekerek, “Hileli süt ürünleri insan sağlığını da tehdit ediyor. Devletin hileli süt ürünü üretenlere karşı daha caydırıcı cezalar getirmesi gerekmektedir.” dedi.

TEREYAĞI DİYE PATATES PÜRESİ YİYORUZ!

Ülkemizde, tereyağı tüketimi kişi başı yıllık 1,78 kg. olarak görülüyor. Güngör, “Semt pazarlarında süslü-püslü tereyağları satılıyor. Bunların birçoğu kayıt dışı olup önemli bir kısmı da taklit ya da tağşiş tereyağı benzeri ürünlerdir. Birçoğuna margarin-patates püresi-renk maddeleri-aroma gibi yasak olan ürünler katılmakta ve tereyağı diye ucuz fiyattan satılmaktadır. ”

KAYIT DIŞI ÇOK FAZLA

Güngör, Türkiye’de süt sektörünün en önemli sorunlarından birinin kayıt dışı üretim olduğunu dikkat çekerek, dövize bağlı olarak ithal edilen ve fiyatı artan yem katkı maddeleri sebebiyle yem fiyatlarının arttığını ancak düşünce azalmadığını hatırlatan Özden, süt fiyatı üzerinde piyasa koşulları, mevsimsel süt miktarı dalgalanmaları, arz/talep dengesi, süt kalitesi ve coğrafi konum gibi faktörlerin etkili olduğunu bildirdi.

 

Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi’nce hazırlanan “Süt Raporu” da bu sektörde özellikle başta çiğ süt üreten çiftçiler olmak üzere bu sütü alıp işyerinde işleyen sanayici, esnaf ve tacirler birçok sorunla iç içe yaşadıkları bildirildi. 1990 yılından sonra sığır dışındaki hayvan sayılarındaki düşüşün devam ettiğine dikkat çekilerek, “Küçükbaş hayvanlardan elde edilen süt oranı 18 yıl önce yüzde 17’ye varmaktaydı. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığı zaman, ülkemizdeki hayvan varlığının büyük çoğunluğunun et ve süt verimi düşük ırklardan oluştuğu görülüyor.” denildi.

İNEKLER AVRUPA’DA DAHA ÇOK SÜT VERİYOR

Güngör, 1990 yılında 1.351 kg olan hayvan başına verimin son beş yıl içerisinde yüzde 6,4 oranında artarak 2018 yılında 3.161 kg/baş yıl olarak hesaplandığını anlattı. Güngör, “Bu değer Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle karşılaştırıldığında yine de düşüktür. Çünkü AB ortalaması 6 bin litrenin üzerindedir.”

diye konuştu.

SÜT İÇMEYİ ARTIRDIK

Ülkemizde içme sütü üretim miktarının son beş yılda yüzde 25,4 arttığını anlatan Özden Güngör, “Ülkemiz toplam peynir üretimi 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 9,5 oranında artarak 756 bin ton olarak hesaplanmıştır. TÜİK’e göre; yoğurt üretimi 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,2 oranında artarak 1,19 milyon ton olmuştur. Süttozu üretimi 2018 yılında ise bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 17 oranında azalarak 109 bin ton olarak gerçekleştirilmiştir. 2018 yılı kişi başı içme sütü tüketiminin yaklaşık 41,5 kg olduğu tahmin edilmektedir” diye konuştu.

Özden Güngör,  hayat pahalılığından dolayı son yıllarda peynir benzeri taklit ürünlerin ve hileli peynirlerin satışının fazlalaştığına vurgu yaptı. Tereyağı tüketiminin 2018’e göre kişi başı 1,78 kg olduğunu aktaran Özden, burada kayıt dışılığın mevcut olduğunu bildirdi.

Özden Güngör, şunları kaydetti: “Son 10 yılda verilen teşviklerle, özellikle de Ziraat Bankası marifetiyle verilen ”0” faizli kredilerle birlikte büyük süt sığırcılığı işletmeleri kurulsa da, çiğ süt fiyatlarının yıllara göre dengesiz bir seyir izlemesiyle birlikte bunların önemli bir kısmı sistemden çıkmıştır. Bugün için her ne kadar süt referans fiyatı Ulusal Süt Konseyi tarafından 2 lira olarak açıklanmış olsa da, sahada yetiştirici daha düşük fiyatlardan süt satmaktadır. Bunun sonucunda maliyet baskısına dayanamayan büyük işletmeler kapanırken sadece küçük aile işletmeleri ayakta kalmaktadırlar. Bu işletmeler kriz anında ellerindeki düveyle birlikte örneğin 5 ineğinden birini satarak üretimde kalmayı başarmaktadırlar. Krizlerden böyle çıkan ve ülkemizdeki işletmelerin yüzde 71,5’ini (10 başın altında) oluşturan küçük işletmelerin yaşatılması ülkemizin gıda egemenliğini yitirmemesi anlamında büyük önem arz etmektedir. Bu işletmelerin ayakta kalması da kurulacak olan kooperatifler ve birlikler ile olası görülmektedir.”

 

Türkiye’de 2010 yılında 9 milyon 790 bin olan çiğ süt üretiminin 2018 yılında 22 milyon 120 bin 716 ton olarak hesaplandığını kaydeden Özden Güngör, “Üretilen sütün 20 milyon tonunu inek sütü, 1,4 milyon tonunu koyun sütü, 561 bin tonunu keçi sütü ve 75 bin tonunu da manda sütü oluşturmaktadır.” dedi.

 

Süt sektörünün en önemli sorunlarından birini de kayıt dışı üretimin oluşturduğunu anlatan Güngör, bu oranın artmasında devlet tarafından verilen primler ve desteklerin önemli rol oynadığını, son iki yılda hastalıklardan ari hayvancılık işletmelerinin sütlerinin arzının etkisinin de olduğunun bilindiğini kaydetti.

Yüzde 18 protein içeriğine sahip sığır süt yeminin fiyatının 2018 yılı kilogram ortalamasının 1,41 TL olduğunu anlatan Özden Güngör, şöyle devam etti: “Yem fiyatları 2018 yılının özellikle Ağustos ayından sonra artmıştır. 2 Ocak’ta 3,78 lira olan 1 dolar 12 Ağustos’ta 7,22’lere kadar çıkmış ve sonra gerilemeye başlayarak 5,20’lere kadar düşmüştür. Bugün ise 1 dolar 5,60 liradır. Bu süre içerinde özellikle dövize bağlı olarak ithal edilen ve fiyatı artan yem katkı maddeleri nedeniyle yem fiyatları artmış, döviz fiyatları düşünce de azalmamıştır. Ülkemizde çiğ süt fiyatları; 16 Nisan 2015 tarih ve 29328 sayıl Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Çiğ Sözleşmeli Usulde Alım Satımına İlişkin Yönetmelik” esasları gereğince yılda 2 kez belirlenmektedir. Çiğ süt referans fiyatı sanayici ve üretici temsilcileri arasında yapılan pazarlık ile kaliteye, pariteye göre belirlenmektedir. Bu toplantıları Ulusal Süt Konseyi yılda iki kez olmak üzere üretici ve sanayici temsilcilerini bir araya getirerek organize etmekte ve oluşan “tavsiye fiyatı” ilan edilmektedir.

Çiğ süt/yem paritesinin bir üreticinin 1 litre / 1 kg çiğ süt satışından elde ettiği gelir ile ne kadar yem alacağını gösterdiğinin altını çizen Güngör, genel kabul gören paritenin 1,5 olduğunu bildirdi.Güngör,  “Ancak ülkemizde uzun yıllar çiğ süt/yem paritesi 1,5’in altında kalmış ve 2018 yılına ilişkin ortalama çiğ süt/yem paritesi 1,12 olarak hesaplanmıştır” dedi.

 

Türkiye’de üretilen peynirin büyük çoğunun inek sütünden elde edilen peynir olduğunu ifade eden Güngör, peynir üretiminin 2018 yılında 756 bin ton olarak hesaplandığını söyledi.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Türkiye’de süt sektöründe karşılaşılan sorunları ve bunlara ait çözüm önerilerini şu şekilde sıralayabiliriz;      

Sektörde yoğun bir kayıt dışılık hakimdir. Geleneksel üretim yapan küçük üreticiler de kayıt ve hijyen koşulları düzeltilerek desteklenmelidir.

Ülkemizde süt–et–hububat–şeker-tütün gibi geleneksel tarımsal hammaddeler ve bunların işlenmesinden elde edilen işlenmiş ürünler pazarındaki yabancılaşma/özelleştirmeler, ülke tarım sektöründe ve kırsal yaşamda olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Özel sektörün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yatırım ve üretimi riskli ve verimsiz bulduğu, bu nedenle bundan kaçındığı koşullarda gerçekleştirilen SEK, EBK ve YEMSAN özelleştirmeleri sonucu, bölgede işsizlik daha da tırmanmış, yaşam kalitesi gerilemiş, Doğu Anadolu’da hayvancılık çökerken, Güneydoğu Anadolu’da tarım hızla inişe geçmiştir. Bu tarımsal KİT’lerden Et ve Süt Kurumu yeniden faaliyete geçirilmiştir. Türkiye tarımının nüfusu besleyebilmesi, ihracat yapabilmesi ve gıda egemenliğini sağlayabilmesi için bu tür yapılara gereksinim bulunmaktadır. Bu yapılarla birlikte kooperatif üyelerine daha çok destek verilerek üreticilerin ilçe bazlı kooperatif çatısı altında örgütlenmeleri sağlanmalıdır.

Damızlık konusunda yapılacak olan bu çalışmalar ülkemizin damızlık, canlı hayvan ve karkas ithalatını önce azaltarak sonra da sonlandırarak yüz milyonlarca doların ülke dışına çıkışını engelleyecektir.

Süt üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar birçok aşamadan geçmektedir. Farklı pazarlama kanallarına bağlı olarak da çeşitli marjlar oluşmaktadır. Ülkemizde mevcut süt pazarlama yapısında ortaya çıkan marjdan aracıların önemli bir pay alması, üreticinin ürününü gerçek değerinde satamamasına, tüketicinin de yüksek fiyattan süt ve süt ürünleri tüketmesine neden olmaktadır. Bu aşamada üretici ile tüketiciyi yan yana getiren tarımsal üretim kooperatifleri ve tüketim kooperatifleri kurulmalıdır.

Ülkemizde kaliteli yem kaynakları hayvanların ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte değildir. Dolayısıyla yem açığı mevcuttur. Bu amaçla üreticilerin kaba yem üretmesi için gerekli destekler verilmelidir. Ayrıca üniversitelerimizde ve araştırma enstitülerinde büyük emekler sarf edilerek elde edilen çok değerli bilgiler mevcuttur.

Kalite–fiyat ilişkisi yeterince göz önünde bulundurulmamaktadır. AB ülkelerinde pazarlanan sütün kalitesi fiyatını belirlemektedir. Türkiye’de ise, süt üretiminin arttırılmasına yönelik politikalar genel olarak miktarın arttırılmasına yönelik olarak gelişmiş, maalesef yağ ve protein oranları dahil olmak üzere kalite kriterlerinin önemi göz ardı edilmiştir.

Süt endüstrisinde çok önemli bir yeri olan ve temel birimi teşkil eden soğuk zincir ve süt toplama ağı ülkemizde son yıllarda büyük ilerleme kaydedilmesine rağmen henüz yeterli seviyede bulunmamaktadır. Sütün toplanması ve taşınması aşamasında meydana gelen kayıpları önlemek için gerekli olan süt toplama ağı ve soğuk zincirin alt yapısı oluşturulmalıdır. Bunun için üreticilere kooperatifler üzerinden gerekli destekler sağlanmalıdır.

Yoğurt ve ayran dışındaki süt ürünleri tüketim miktarı düşüktür. Sütün besleyici değeri ve sağlık açısından önemini tüketicilere anlatmak ve onları bu konuda bilinçlendirmek amaçlı eğitim, yayım ve tanıtım faaliyetlerine ağırlık verilmeli, bu suretle içme sütü tüketimi arttırılmaya çalışılmalıdır.

Gerek gıda güvenliği gerekse yüksek üretim maliyetleri sebebiyle ihracat olanaklarımız oldukça kısıtlıdır. Dış ticarette yeni pazarlar elde etmek için özellikle geleneksel ürünlerimizin üretimi desteklenmelidir.

Süt sektöründe sanayici satın aldığı sütün bedelini 15-30 günlük aralarla üreticiye öderken marketlere sattığı nihai ürünün bedelini ancak 3-6 aylık vadelerle geri alabilmektedir. Hipermarketler kanununda gerekli düzenlemelerin yapılarak yürürlüğe konması sorunun giderilmesi bakımından önemlidir.

Piyasada çok fazla sayı ve miktarlarda taklit ve tağşiş süt ürünleri bulunmaktadır. Bu ürünlerin, doğru üretilenlerle birlikte ayni pazarı/rafları paylaşmaları beraberinde haksız rekabeti de getirmektedir. Satılan hileli süt ürünleri ayni zamanda insanların sağlığını da tehdit etmektedir. Devletin hileli süt ürünü üretenlere karşı daha caydırıcı cezalar getirmesi gerekmektedir.

Süt ve ürünleri konusunda özellikle sosyal medyada oldukça fazla miktarlarda bilgi kirliliği bulunmaktadır. Uzman olmayan birçok kişi gerek televizyon gerekse yazılı medyada bu konularda konuşmakta/yazmaktadırlar. Tüketicilerin sadece uzman kişilerin dediklerine kulak asmaları gerekmektedir. Bu konularda örneğin kamu spotlarıyla devletin tüketicileri bilgilendirmesi gerekmektedir.

10 beygir gücün altındaki ve 10 işçi çalıştıran işletmelerde mühendis çalıştırma zorunluğu yoktur ve bu tür işletmeler günde 20 tona yakın süt işleyebilmektedirler. Mühendisin olmadığı bir üretimin ne kadar güvenli olduğu da ortadadır. Bu nedenle mühendis çalıştırma zorunluluğu bütün süt işletmelerine getirilmelidir.

Süt sektörü mümkün olduğunca hızlı bir şekilde enerji gereksinimlerini yenilenebilir kaynaklardan sağlamalıdır. Hayvancılık işletmelerinde biyogaz, süt işleme tesislerinde de güneş enerjisi kullanımı için verilen teşvikler arttırılmalıdır.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.