Zafer Partisi Sözcüsü Uğur Batur, partimizin Türkiye gündemine ilişkin görüşlerini açıkladı.
Peki, neler yapmışlar ve biz neleri hayal edememişiz şöyle bir hatırlayalım;
Amerikalıların kafamıza çuval geçireceğini, şehide “kelle”, Apoya “sayın” diyeceğinizi, “PKK ile masaya oturduğumuzu iddia edenler şerefsizdir” diyerek PKK ile masaya oturulacağını, medyamızın Kandil’den Murat Karayılan’ın dizinin dibinden canlı yayın yapacağını, PKK'nın tanık TSK'nın sanık yapılacağını, kahraman askerlerimizin kahrından kafasına sıkacağını, Genelkurmay başkanımızın terörist ilan edileceğini, donanmamızın adeta lav edileceğini, tüm bunlar olurken birilerinin keyifle gülerek “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyebileceğini, Kozmik Oda’nın soyulacağını, polisimizin imamın ordusu yapılacağını, bizzat iktidar partisi tarafından devlete monte edilen CIA maşası cemaatçilerin darbe girişiminde bulunabileceğini, F16’ların meclisi bombalayacağını, Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarının esir alınacağını, tapusu bize ait Ege Denizi'ndeki adalarımızın göz göre göre işgal edileceğini, gerçekten hayal bile edemezdik.
Bir yandan “One minute” deyip öbür yandan Yahudi Cesaret Ödülü alınacağını, takvimde başka gün kalmamış gibi tam 29 Ekim’de, Cumhuriyet Bayramı’nda, Türk düşmanı Papa'nın heykelinin önünde, Avrupa Birliği Anayasasına imza atacağımızı ve sonrasında hamdolsun AB'ye girdik diyerek, güpe gündüz havai fişekler fırlatacağımızı, tam 10 Kasım'da Suudi Kralı'na devlet şeref madalyası takacağımızı, Barzani’nin komutasındaki Kürdistan Silahlı Kuvvetlerine, takvimde başka gün kalmamış gibi tam Cumhuriyet Bayramı’mızda topraklarımızda resmi geçit yaptırılacağını, başkentimizde Kürdistan Bayrağı dikileceğini, Vahdettin’in kahraman ilan edilebileceğini, hayal bile edemezdik.
Vatan haini İskilipli Atıf için devlet protokollü anma töreni düzenlenebileceğini, Hizbullah'ın siyasi kanadının hükümet ortağı olacağını, vatan haini Said'in Meclis çatısı altında şehit ilan edileceğini, millete hükümetin başındaki birinin “ananı da al git” diyebileceğini, Meclis çatısı altında, dindar geçinenlerin, “makara, bakara” diyerek Kur’an-ı Kerim ile dalga geçebileceklerini, gerçekten hayal bile edemezdik. Türk Kızılayı’ndan Türk’ün silineceğini, bizzat ülkeyi yöneten partinin ‘Türk diye bir ırk yok’ diyeceğini, Valiliklerden T.C.’nin kaldıracağını, okullarda andımızın yasaklanacağını hayal bile edemezdik.
Eğitim vizyonumuz olarak kindar nesil yetiştirileceğini, Milli Eğitim Bakanımızın tarikatlarla iş birliği yapacağını, bir profesörün, rektör yardımcısının “ben bu ülkede cahil okumamış tahsilsiz kesimi ferasetini güveniyorum”, “ülkeyi ayakta tutacak olan cahil halktır”, “en tehlikeli olanlar üniversite okuyanlardır”, “okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor “diyeceğini ve bunu diyen profesörün YÖK’e yönetici yapılacağını hayal bile edemezdik.
Çocukların zorla İmam Hatiplere kaydedileceğini ve bu İmam Hatipli çocuklar arasında deizmin yayılacağını, ilkokullara mescit zorunluluğu getirileceğini, Boğaziçi Üniversitesi'ne kayyım rektör atanabileceğini hayal bile edemezdik. 11 yaşındaki kız çocuklarını, imam nikâhı ile koynuna alan 70 yaşındaki sapıklara af çıkarmaya çalışılacağını hayal bile edemezdik. Gariban oğlan çocuklarına tarikat yurtlarında sistematik olarak yıllarca tecavüz edileceğini, gariban kız çocuklarının tarikat yurdunda diri diri yanarak çığlık çığlığa can vereceğini; hayal bile edemezdik.
İktidar belediyelerin borçlarına karşılık cami satacağını, kokain satarken yakalanan imam bile göreceğimizi, hayal bile edemezdik. Koronavirüs salgını başladığında salgını önlemek için her sabah bir kaşık dut pekmezi önerileceğini, her ülke salgın zamanı vatandaşına para dağıtırken, bizimkilerin IBAN verip para isteyeceğini, keneden korunmak için bilimsel yöntem olarak pantolon paçalarımızı çorapların içine sokmamız gerektiğini de hayal edemezdik.
“Anayasa dindar olmalı” “Anayasada laiklik olmamalı “diyen karşı devrimcinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olacağını, hukuku ulemaya soracağımızı, Anayasa kararlarına uyulmayacağını gerçekten hayal bile edemezdik. “Milletin orasına koyacağız” diyebilen bir adama hala ihale verilip el üstünde tutulacağını, kamu bankasının genel müdürünün evindeki kütüphanede, dolar balyaları istiflenmiş ayakkabı kutuları yakalanacağını, bakan çocukların yatak odalarında para sayma makinaları ve büyük boy kasaların bulunacağını, tüm bunların sonucunda “Günah işleme özgürlüğüne müdahale ediliyor” denileceğini hayal bile edemezdik.
50 Milyon dolarımız yok diyerek kendi tank fabrikamızı Katar'a verirken, 801 Milyon dolar harcayarak maket dinozor parkı yapacağınızı, Türk Hava Kurumu'na yangın söndürme uçağı almak yerine tam o sırada biz yangınla boğuşurken Somali'ye 30 Milyon dolar yardımda bulunacağımızı gerçekten hayal bile edemezdik.
Yüzyılın başında yani Cumhuriyetin ilk yıllarında, madenlerimiz, limanlarımız telefon şirketlerimiz, elektrik şirketimiz yabancıların elinden alınarak imtiyazları kaldırılmış ve Türk milletine verilmişti. Cumhuriyetimizin 100. yılımızda bunların satılarak tekrar yabancılara peşkeş çekileceğini hayal edemezdik.
Yine Cumhuriyetin ilk yıllarında, yine Osmanlı'nın yolcu garantili satmış olduğu tüm demiryolları, yabancılardan alınıp tekrar Türk halkına kazandırılmıştı. Aradan geçen 100 yıldan sonra ise geçmediğimiz yolun, gitmediğimiz hastanenin, geçmediğimiz köprünün, binmediğimiz trenin, binmediğimiz uçağın parasını ödüyoruz. Yani bizi 100 yıl geri götüreceklerini hayal bile edemezdik.
Kendi kendine yeten sayılı ülkelerden biri ve tarım ihracatçısı iken, buğdaydan mercimeğe, Ayçiçek yağından patatese kadar dünyanın en büyük tarım ithalatçısı olacağımızı, inek ithal edileceğini, koyun ithal edileceğini hayal bile edemezdik.
Seçimde oyların resmen çalınacağını, mezarlıklardan, kabristanlardan seçmen fırlayacağını, aynı zarfta dört oyun kullanılacağını bu dört oyun üçünün kabul edilip birinin sahte ilan edileceğini ve bunun kullanılarak seçimin iptal edileceği hayal dahi edemezdik.
Bu seçim beka seçimidir derken Abdullah Öcalan'dan mektup getireceklerin, devletin haber ajansı aracılığıyla bu mektubun servis edileceğini, kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan'ı devletin televizyonu TRT'ye çıkarıp kendilerine oy isteyeceklerini hayal etmemiz mümkün olamazdı tabii.
Milyonlarca Suriyelinin bir anda Türkiye'ye sokulacağını, askerlik çağındaki milyonlarca Suriyelinin Türkiye'de ekmek elden su gölde yaşarken; plajlarda nargile içerken, Suriyeli müteahhit iktidar partisinden milletvekili adayı olurken; bizim çocuklarımızın, bizim gençlerimizin Suriye’ye giderek bunların yerine Suriye'de şehit olacağını hayal edemezdik.
Dünyanın her yerinde fellik fellik aranan narkotik baronlarının, kara paracıların, ithal mafyaların bu ülkeye doldurulacağını, Somalililerin, Vietnamlıların yani aklınıza gelebilecek abuk sabuk ne kadar ülke varsa hepsinin artıklarının, bizim ülkemizde cirit atabileceğini hayal bile edemezdik. Vizeleri kaldırdık diyerek ilan ettiğiniz ülkelere Avrupa ülkelerinin seferlerinin bile olmadığı halde, sizin vize verip, bir de üstüne THY seferleri başlatmanızı hayal bile edemezdik.
Bu ülkeyi, Türkiye ile sınırı olmayan Afrika’dan bile, kaçakların girebileceği hale getirebileceğinizi yani ülkeyi sadece plastik değil, insan çöplüğüne de dönüştürebileceğinizi gerçekten hayal edemezdik. Bu kadarını sanırım kimse hayal edemezdi. Ama en hayal edemediğimiz ne oldu biliyor musunuz? Hala çıkıp oy isteyebiliyorsunuz. Tüm bunları bu ülkeye unutturduğunuzu sanarak hala sahalara çıkarak oy isteyebilmeniz. İşte bu gerçekten başka bir boyut.
Bakın bu seçim bir referandum. Ülkemizin ve en önemlisi çocuklarımızın gençlerimizin geleceği için bu konuyu gündemine almayan hiçbir partiye oy vermeyin. Seçim zamanı gündeme almaktan bahsetmiyorum. Samimiyetle tek derdi bu olan tek parti Zafer‘dir. Ben bir babayım ve Türküm. Bu ülke kaynakları bizim gençlerimiz, bizim çocuklarımız içindir. Bu ülkenin sömürülmesine müsaade etmeyeceğim. Bunu engelleyebilmek adına elimden ne geliyorsa son anıma kadar, son nefesime kadar yapacağım. Bakın İyi dinleyin, bizi öldürmeden susturamazsınız, bizi öldürmeden bütün bu yaptıklarınızı unutturamazsınız.