Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez: Verimli topraklarımız ödünsüz korunmalı
Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, erozyon ve benzeri doğal yitim süreçlerinin yanında, “her şeyi rant ve kolay kazanç sayan politikalar” sebebiyle topraklarımızın bugün çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Suiçmez, büyüme ve kalkınma stratejilerinin oluşturulmasında ve uygulanmasında ‘ülkemizin toprak varlığının ve arazi kaynaklarının korunarak yönetilmesi’ ve ‘doğal yaşamın sürdürülebilirliği’ ilkelerini vazgeçilmez koşul olarak gördüklerini bildirdi. Suiçmez, kamu yönetimini toprakları ödünsüz korumaya çağırdı.
Suiçmez, Egemen’e yaptığı açıklamada, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce 77 yıl önce kabul edilen 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun toprağı olmayan ya da yetmeyen çiftçilerin aileleriyle birlikte geçimlerini sağlayacak ve işgüçlerini değerlendirecek ölçüde toprak edinmeleri amacıyla çıkarıldığını bildirdi. Ülke gerçeği için gerekli olan “toprak reformu” kapsamında yasalaşan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu sonrasında, Meclis’te Toprak Bayramı Kanunu’nun kabul edildiğini kaydeden Suiçmez, Türkiye’de çok partili sisteme geçişte önemli bir rolü olan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun bazı önemli eksiklikler ve büyük arazi sahiplerinin baskısı sonucunda kısa sürede yürürlükten kaldırıldığını ve Toprak Bayramı’nın da anlamsızlaştığını vurguladı.
Ülkemizin Anayasal bir hukuk devleti olduğunun altını çizen Suiçmez, “Anayasanın 166. maddesi planlamayı, 56. maddesi çevreyi korumayı, 44. maddesi toprağı korumayı ve toprak mülkiyetini, 45. maddesi tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemeyi, 169. maddesi ormanların korunması ve geliştirilmesi düzenlemiştir” diye konuştu.
Suiçmez, geçen yıl, farklı kurumlarda çok sayıda sağlıksız ve güncel olmayan veri mevcut olmasına karşın, toprak ve arazi varlığı ile ülke topraklarının özelliklerini ayrıntılı olarak bilmediklerini anlattı. Suiçmez, 2019-2023 yılları Kalkınma Planı’nda ülke genelinde toprak yeteneklerini gösteren detaylı toprak etütlerinin yapılması, haritalanması ve sınıflandırılmasının sağlanacağının belirtildiğini ifade ederek, “Detaylı toprak etütleri ve haritalama çalışmalarını kim yapacak, neden yapmadı, ne zaman yapılacak?” diye sordu. Su içmez, şunları kaydetti: “Geçen yıl farklı kullanım amaçlarını dikkate alarak nitelikli toprakları koruyarak tüm sektörlere arazi tahsisi sorununu çözmek için ülke ve bölge/il düzeyinde arazi kullanım planları mevcut olmayıp, çeşitli ölçeklerdeki imar planları ile verimli topraklarımızı ve tarım arazilerimizi hoyratça yok ediyoruz. Kalkınma Planı’nda toprak bilgi sistemine dayalı tarımsal arazi kullanım planlarının hazırlanması tamamlanacaktır. Soruyoruz; Tarımsal arazi kullanım planlarını kim yapacak, neden yapmadı, ne zaman yapılacak? Geçen yıl; topraklarımızı ve tarım arazilerimizi koruması gereken 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun, 6831 sayılı Orman Kanunu koruyucu hükümlerine rağmen, sürekli getirilen yeni istisna maddeleriyle topraklarımız yok olmakta, verimli arazilerimiz, meralarımız, zeytinliklerimiz, özel ürün arazilerimiz konut yapımı, sanayi ve enerji yatırımları, madencilik faaliyetleri ile talan edilmektedir. Kalkınma Planı (2019-2023); Tarım arazilerinin tarım dışı amaçlı kullanım baskısını azaltacak düzenlemeler tamamlanacak ve denetimler artırılacaktır. Tarım arazilerinin korunması, etkin kullanımı ve yönetimi sağlanacaktır. Soruyoruz; Ne kadar tarım arazimize amacı dışında kullanılmak üzere izin verilmiştir? Tarım arazilerimizi kim koruyacak, neden korumuyor, ne zaman koruyacak? 2022 yılında; tarımsal işletmelerin güncel durumunu bilmiyoruz. Tarımsal üretimin temel öğesi olan toprakların gerek mülkiyet dağılımı gerekse yetersiz işletme genişliği ve parçalılık yönünden sorunları devam etmektedir. Kalkınma Planı (2019-2023); Tarım sayımı yapılacaktır. Küçük aile işletmeleri korunurken, tarım işletmelerinin ölçeklerinin yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğüne ulaşması için başta kiralama olmak üzere arazi edinimine yönelik çalışmalar yürütülecektir. Tarım arazilerinin miras ve satış yolu ile bölünmesi önlenecek, mirasçılara arazi ediniminde finansal destek sağlanacaktır. Arazi toplulaştırma çalışmalarına sulama yatırımları ile entegre bir şekilde devam edilecek, tescil işlemlerinin hızlandırılması için düzenlemeler yapılacaktır. Soruyoruz; Tarım sayımı 2001 yılından beri neden yapılmadı, kim yapacak, ne zaman yapacak? Toprak mülkiyet sorunları ne zaman çözülecek? Tarım arazilerinde arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri ne zaman tamamlanacak, nasıl tamamlanacak?”
Sorunların çok ve sorularının da çok fazla olduğunu anımsatan Suiçmez, çözüme yönelik somut adımların ise olmadığını bildirdi. Toprağın gıdanın başladığı yer olduğuna dikkat çeken Suiçmez, sağlıklı ve yüksek kaliteli gıdanın ancak sağlıklı topraklarda yetiştiğini dünyadaki biyoçeşitliliğin dörtte birini toprakların bünyesinde barındırdığını anlattı. Karbon döngüsünde önemli rol oynayarak iklim değişikliğiyle mücadele ve ona adapte olma konusunda toprakların önemine vurgu yapan Suiçmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün ülkemizde tarım arazilerimiz potansiyel sınırına ulaşmış, bir avuç yeni arazi olanağı neredeyse kalmamıştır. Buna karşın, altyapının götürüldüğü her arazide, her türlü yatırımın gerçekleştirilmesi mümkün iken, tarım arazilerine yönelik yapılaşma/betonlaşma girişimlerinin halen sürmesi vahim bir durum yaratmaktadır. Erozyon ve benzeri doğal yitim süreçlerinin yanında, her şeyi rant ve kolay kazanç sayan politikalar nedeniyle topraklarımız bugün çok ciddi birçok sorunla karşı karşıyadır. Ana sorun, toprak kullanımının doğru ya da yanlış olması sorunudur. Sorun, tarımsal yapının bozuk olması, tarımsal işletmelerin küçük, parçalı, dağınık veya çok büyük olması; eğimli arazilerin yeteneklerine uygun kullanılmaması nedeniyle erozyona, sel baskınına, toprak kaymasına uğraması; toprakların yanlış tarımsal ve denetimsiz sanayi, karayolu, madencilik faaliyetleriyle kirletilmesi; tarımsal nüfusun sağlıklı bir şekilde azaltılamaması sonucu yaşanan göç ve sağlıksız kentleşme; bazı bölgelerde yarı feodal yapının halen sürmesi; orman, mera, kıyı, sulak alanlar, gen kaynakları gibi doğal varlıkların hızla yok olması; ülkenin toprak ve arazi varlığının ve sorunlarının tam olarak bilinmemesi; yanlış ve yanlış tarım politikaları nedeniyle bitkisel ve hayvansal ürünler açısından kendine yetmez duruma düşürülen ülkemiz insanının açlığı yaşamamasıdır. Dolayısıyla sorun ne tam sanayileşebilmiş, ne tam kentlileşebilmiş, ne tam beslenebilen, ne de tam olarak doğal kaynaklarını koruyabilen ve geliştirebilen bir ülkede, geleceğe güvenle bakamama sorunudur. Dört mevsimin tüm verileriyle donatılmış ülkemiz topraklarını; sürekli değiştirilen yasalarla, her gelen kamu yönetiminin talana izin veren kararlarıyla büyük bir hızla ölüme sürüklememek; bu dinmeyen hıncımızı, bu sevgisizliğimizi bize kazandıran eğitim sistemimizi değiştirmek; altı ve üstü doğal, kültürel, tarihsel zenginliklerle donatılmış bu uygarlıklar beşiğinin gittikçe artan bir aymazlıkla tüketilişini durdurmak devletin yönlendiriciliğinde gerekli yasal ve yönetsel düzenlemelerin bir an önce yapılması ve ivedilikle yaşama geçmesi mutlak bir gerekliliktir. Açlığın, yoksulluğun, eşitsizliklerin yaşandığı bir dünyada ülkemiz sahip olduğu zengin toprak varlıklarını çok iyi korumak ve geleceğe aktarmak zorundadır. Toprak ve su gibi temel varlıklar sadece ülkelerin ve o ülkede yaşayan insanların değil, tüm canlıların ortak malıdır. Bundan dolayı da bu üretim faktörlerini korumak, sürdürülebilir kullanımını sağlamak ve insanoğlunun hor kullanımından alıkoymak herkesin ortak sorumluluğundadır.”