Zafer Partisi Diplomasiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Nezih İlter Karaman, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki vize konusu hakkında açıklamalarda bulundu.

GÜNDEM 04.05.2024 - 10:03, Güncelleme: 04.05.2024 - 10:03 3045+ kez okundu.
 

Zafer Partisi Diplomasiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Nezih İlter Karaman, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki vize konusu hakkında açıklamalarda bulundu.

Dr. Nezih İlter Karaman: Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkiler, 1963 yılında Ankara Anlaşması ile başlamış ve 1987'de Türkiye'nin tam üyelik başvurusuyla yeni bir aşamaya geçmiştir.
 2005 yılında Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başlamasının ardından yaşanan çeşitli politik, ekonomik ve sosyal meseleler, ilişkilerde sürekli bir belirsizlik unsuru oluşturmuştur. Bu süreçte insan hakları, yargı bağımsızlığı ve özellikle Kıbrıs gibi konular müzakerelerde önemli engeller olarak ortaya çıkmıştır. Kıbrıs meselesi, Türkiye-AB ilişkilerinde çözümü en zor sorunlardan biri olarak kalmaktadır. Güney Kıbrıs'ın 2004 yılında AB'ye üye olması, uluslararası hukuk açısından bazı tartışmalara neden olmuştur çünkü AB, üye ülkelerin komşuları ile sınır sorunları olmamasını gerektiren bir ilkeye sahiptir. Ancak, bu ilke Güney Kıbrıs için geçerli olmamıştır; zira Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuzeyinde, neredeyse yarım asırdır var olan ve bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bulunmaktadır. KKTC, AB tarafından tanınmamakla birlikte, Türkiye tarafından bağımsız bir devlet olarak kabul edilmektedir ve bu durum, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde önemli bir engel teşkil etmektedir. Türkiye-AB ilişkilerinde vize serbestisi konusu, özellikle son yıllarda iki taraf arasında önemli bir gündem maddesi olmuştur. Türkiye, vize serbestisi anlaşmasının hayata geçirilmesi için AB tarafından belirlenen kriterleri yerine getirme çabası içinde olmuş, ancak bu süreç, AB'nin sürekli yeni taleplerle gelmesi nedeniyle uzamıştır. Bu durum, Türk vatandaşları arasında büyük bir hayal kırıklığı yaratmış ve mağduriyetlere neden olmuştur. İptal edilen veya reddedilen vize başvuruları nedeniyle birçok Türk vatandaşı, iş ve eğitim fırsatlarını kaçırma riskiyle karşı karşıya kalmıştır. AB'nin başlangıçta teknik nedenlerle açıkladığı vize serbestisinin Kıbrıs konusu gibi çözümü zaman alacak bir meseleye bağlanması, AB'nin çözüm arayışından ziyade Türkiye'yi oyalama taktiği izlediğinin açık bir göstergesidir. Bu durum, AB'nin samimiyetsiz tutumunu ve Türkiye'ye karşı uyguladığı adaletsiz politikaları ortaya koymaktadır. Türkiye, bu süreçte hem maddi hem de manevi olarak büyük kayıplara uğratılmış, vatandaşlarının hayatlarında ciddi aksamalar yaşanmıştır. AB'nin, vize politikaları aracılığıyla ekonomik kazanç sağlama çabası, Türkiye'nin ulusal çıkarlarına ve vatandaşlarının temel haklarına yapılan bir saldırı olarak değerlendirilmelidir. Bu tür eylemler, Türkiye-AB ilişkilerindeki güven sorununu derinleştirmekte ve iki taraf arasındaki anlaşmazlıkları daha da kökleştirmektedir. Türkiye, bu haksız ve tek taraflı uygulamalara karşı duruşunu daha da güçlendirmeli ve uluslararası alanda AB'nin bu çifte standartlarını açıkça eleştirmelidir. AB'nin bu adaletsiz ve haksız tutumuna karşı Türkiye, hak ettiği saygı ve eşitlik temelinde muamele görmek için gereken tüm diplomatik ve politik adımları atmaya kararlı olmalıdır. Son olarak, AB'nin Türkiye'ye yönelik tutumu, özellikle Geri Kabul Anlaşması bağlamında, adil olmaktan uzak ve tek taraflıdır. Bu anlaşma, Türkiye'nin sığınmacıları kabul etme yükümlülüğünü aşırı derecede artırarak, Türkiye üzerinde aşırı bir yük oluşturmuş ve ulusal kaynaklarını zorlamıştır. AB'nin bu tavrı, sadece Türkiye'nin iç politikasında değil, aynı zamanda uluslararası arenada da Türkiye'nin egemenlik haklarını ihlal eden bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, Türkiye'nin bağımsız ve güçlü bir ulus olarak kendi kararlarını alma hakkını baltalamakta ve ulusal çıkarlarına zarar vermektedir. Türkiye, bu duruma karşı çıkarak, kendi sınırlarını koruma ve ulusal güvenliğini sağlama haklarını kullanma konusunda kararlıdır. AB'nin bu adil olmayan tutumuna boyun eğmeyecek olan Türkiye, sığınmacı politikasında kendi kararlarını alacak ve bu süreçte uluslararası hukuk çerçevesinde hareket edecektir. AB'nin, Türkiye'nin iç işlerine müdahale etme ve tek taraflı şartlar dayatma çabaları kabul edilemez ve Türkiye'nin egemenlik haklarına açık bir saldırıdır. Bu nedenle, Türkiye'nin AB ile olan Geri Kabul Anlaşması'ndan çekilmesi ve daha bağımsız bir göç politikası izlemesi, sadece Türkiye'nin iç dinamiklerini güçlendirmekle kalmayacak, aynı zamanda uluslararası alanda Türkiye'nin bağımsız ve kararlı tutumunu pekiştirecek stratejik bir adım olarak görülmektedir. Türkiye, ulusal çıkarlarını korumak ve egemenlik haklarını güçlendirmek adına gereken her türlü adımı atmaya hazırdır.
Dr. Nezih İlter Karaman: Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkiler, 1963 yılında Ankara Anlaşması ile başlamış ve 1987'de Türkiye'nin tam üyelik başvurusuyla yeni bir aşamaya geçmiştir.

 2005 yılında Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başlamasının ardından yaşanan çeşitli politik, ekonomik ve sosyal meseleler, ilişkilerde sürekli bir belirsizlik unsuru oluşturmuştur. Bu süreçte insan hakları, yargı bağımsızlığı ve özellikle Kıbrıs gibi konular müzakerelerde önemli engeller olarak ortaya çıkmıştır.

Kıbrıs meselesi, Türkiye-AB ilişkilerinde çözümü en zor sorunlardan biri olarak kalmaktadır. Güney Kıbrıs'ın 2004 yılında AB'ye üye olması, uluslararası hukuk açısından bazı tartışmalara neden olmuştur çünkü AB, üye ülkelerin komşuları ile sınır sorunları olmamasını gerektiren bir ilkeye sahiptir. Ancak, bu ilke Güney Kıbrıs için geçerli olmamıştır; zira Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuzeyinde, neredeyse yarım asırdır var olan ve bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bulunmaktadır. KKTC, AB tarafından tanınmamakla birlikte, Türkiye tarafından bağımsız bir devlet olarak kabul edilmektedir ve bu durum, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde önemli bir engel teşkil etmektedir.

Türkiye-AB ilişkilerinde vize serbestisi konusu, özellikle son yıllarda iki taraf arasında önemli bir gündem maddesi olmuştur. Türkiye, vize serbestisi anlaşmasının hayata geçirilmesi için AB tarafından belirlenen kriterleri yerine getirme çabası içinde olmuş, ancak bu süreç, AB'nin sürekli yeni taleplerle gelmesi nedeniyle uzamıştır. Bu durum, Türk vatandaşları arasında büyük bir hayal kırıklığı yaratmış ve mağduriyetlere neden olmuştur. İptal edilen veya reddedilen vize başvuruları nedeniyle birçok Türk vatandaşı, iş ve eğitim fırsatlarını kaçırma riskiyle karşı karşıya kalmıştır.

AB'nin başlangıçta teknik nedenlerle açıkladığı vize serbestisinin Kıbrıs konusu gibi çözümü zaman alacak bir meseleye bağlanması, AB'nin çözüm arayışından ziyade Türkiye'yi oyalama taktiği izlediğinin açık bir göstergesidir. Bu durum, AB'nin samimiyetsiz tutumunu ve Türkiye'ye karşı uyguladığı adaletsiz politikaları ortaya koymaktadır. Türkiye, bu süreçte hem maddi hem de manevi olarak büyük kayıplara uğratılmış, vatandaşlarının hayatlarında ciddi aksamalar yaşanmıştır. AB'nin, vize politikaları aracılığıyla ekonomik kazanç sağlama çabası, Türkiye'nin ulusal çıkarlarına ve vatandaşlarının temel haklarına yapılan bir saldırı olarak değerlendirilmelidir.

Bu tür eylemler, Türkiye-AB ilişkilerindeki güven sorununu derinleştirmekte ve iki taraf arasındaki anlaşmazlıkları daha da kökleştirmektedir. Türkiye, bu haksız ve tek taraflı uygulamalara karşı duruşunu daha da güçlendirmeli ve uluslararası alanda AB'nin bu çifte standartlarını açıkça eleştirmelidir. AB'nin bu adaletsiz ve haksız tutumuna karşı Türkiye, hak ettiği saygı ve eşitlik temelinde muamele görmek için gereken tüm diplomatik ve politik adımları atmaya kararlı olmalıdır.

Son olarak, AB'nin Türkiye'ye yönelik tutumu, özellikle Geri Kabul Anlaşması bağlamında, adil olmaktan uzak ve tek taraflıdır. Bu anlaşma, Türkiye'nin sığınmacıları kabul etme yükümlülüğünü aşırı derecede artırarak, Türkiye üzerinde aşırı bir yük oluşturmuş ve ulusal kaynaklarını zorlamıştır. AB'nin bu tavrı, sadece Türkiye'nin iç politikasında değil, aynı zamanda uluslararası arenada da Türkiye'nin egemenlik haklarını ihlal eden bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, Türkiye'nin bağımsız ve güçlü bir ulus olarak kendi kararlarını alma hakkını baltalamakta ve ulusal çıkarlarına zarar vermektedir.

Türkiye, bu duruma karşı çıkarak, kendi sınırlarını koruma ve ulusal güvenliğini sağlama haklarını kullanma konusunda kararlıdır. AB'nin bu adil olmayan tutumuna boyun eğmeyecek olan Türkiye, sığınmacı politikasında kendi kararlarını alacak ve bu süreçte uluslararası hukuk çerçevesinde hareket edecektir. AB'nin, Türkiye'nin iç işlerine müdahale etme ve tek taraflı şartlar dayatma çabaları kabul edilemez ve Türkiye'nin egemenlik haklarına açık bir saldırıdır.

Bu nedenle, Türkiye'nin AB ile olan Geri Kabul Anlaşması'ndan çekilmesi ve daha bağımsız bir göç politikası izlemesi, sadece Türkiye'nin iç dinamiklerini güçlendirmekle kalmayacak, aynı zamanda uluslararası alanda Türkiye'nin bağımsız ve kararlı tutumunu pekiştirecek stratejik bir adım olarak görülmektedir. Türkiye, ulusal çıkarlarını korumak ve egemenlik haklarını güçlendirmek adına gereken her türlü adımı atmaya hazırdır.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.