Her insanın içinde terk edemediği yaralar vardır. Bu yaralar gözle görülmeyip içten içe kanayan yaralardır. Hayatın boyunca sırtındaki kambur olarak kalan, defalarca geçti sanılıp ama hala kanayan yaralardan kurtulmanın bir yolu, onlarla yaşamayı mı öğrenmek yoksa kanamaya başladığında kanamayı durdurabilmek mi?
Önemli olan, bunu çözmektir. Kamburlarından teker teker kurtulmanın yolunu bulmazsan o kambur çığ gibi olur ve emeklerinle geldiğin zirveden aşağı çok rahat atılmana sebep olur.
Şu yaşamda biraz da bencil olmak lazım bence.
Önceliğin kendin olmalı, başkalarını mutlu etmek için koşturup durdun da ne oldu?
Benliğini kaybediyorsun ve enerjin kalmıyor. İşte tam bu nokta senin uyanışın oluyor ve bir bakmışsın ki yapayalnız ve bitik durumdasın. Azıcık da olsa arala bencilliğin kapısını, önce ben diyerek başla güne, kimse kırılmasın diye arada kalma, ben kırılmayım diye uğraş. Yaranı kanatanların alayını defetmek senin elinde. Bırak burnu büyük desinler, kapısını araladığın bencilliğin girsin devreye. Önce sen olmayı öğren. Sonra çevrendekilere bağlan. Bu evladın da olsa eşin de olsa kimse için kendinden vazgeçmeyi göze almamayı öğren. Hayatın ne getirdiği, ne getireceği belli değil. Kamburlarla yaşamaktansa hayatındaki bütün yükleri koy kenara. Benliğinin havuzunda boğul doyasıya.
Kurtaran olur mu diye düşünme! Sadece nefesin kesilinceye kadar kendin için çabala. Başkası için var olmayı düşünme. Son nefesinde çıkar sudan kafanı, aldığın soluğu h. İşte o zaman anlayacaksın kambursuz da hayatın güzel olduğunu.
Var oluşunun kıymetini bileceksin.
Sen olmayı bileceksin…