Tüm ülke, Diyarbakır’da kaybolduktan 19 gün sonra bir dere kenarında çuval içine konulup, üstüne kilolarca taş konularak cesedi bulunan 8 yaşındaki Narin’e ağlıyor. Narin vahşice katledildi, adı gibi o Narin vücuduna hiç ama hiç acımadan kıydılar. Şu ana kadarki bilgiler, küçük Narin’i aile içinden biri ya da birilerinin katlettiğine işaret ediyor.
Narin katledilmeseydi yaşıtlarıyla, arkadaşlarıyla birlikte şimdi sınıfında sıralarda oturuyor olacaktı. Kıydılar ona, körpecik bedenini yok ettiler!
Toplum olarak Narin’e ağlarken, bir başka vahşet haberi Tekirdağ’dan geldi. Sıla bebek, daha iki yaşında. Annesinin acımasızca darp ettiği, annesinin birlikte yaşadığı kişi ve mahalledeki çocuk yaşta ergenler tarafından cinsel istismara uğradığı ileri sürülüyor. Sıla bebek, yoğun bakımda, hayat memat mücadelesi veriyor. Dileğimiz o ki, Sıla bebeğimiz acilen sağlığına kavuşur.
Narin’e de Sıla’ya da yapılanı hangi vicdan kabul eder, hangi vicdan kaldırabilir. Bu nasıl bir gözü dönmüşlüktür böyle. Narin neye tanık olmuşsa olsun, katledilmesine sebep olamaz. Bu nasıl bir annelik duygusudur ki böyle, daha 2 yaşındaki kızını darp eder, cinsel istismara uğramasına göz yumar!
Daha bilmediğimiz, duymadığımız kaç Narin, kaç Sıla var acaba? Toplum olarak neler oluyor bizlere, nereye koşuyoruz böyle? Sanki toplumsal bir cinnet geçiriyoruz.