Enflasyon; önemli bir ekonomik istikrarsızlık şeklidir. Fiyatlar genel düzeyinin sürekli
biçimde ve önemli oranlarda artması ve dolayısıyla paranın satın alma gücünü yitirmesi
şeklinde tanımlanabilir.
Enflasyon; nedenlerine göre genellikle maliyet enflasyonu ve talep enflasyonu diye ikiye
ayrılır. Birinci yaklaşım enflasyonu üretim maliyetlerindeki yükselmelerle açıklamaya
çalışır. Örneğin bir hammadde fiyatındaki artış maliyetleri, maliyetlerdeki artış da
fiyatları yükseltir. Diğer yandan fiyatlardaki yükselme işçilerin reel gelirini düşürerek
ücretlerin artırılmasına yol açar, yüksek ücretler de yeniden maliyetleri ve fiyatları yukarı
doğru iter. Böylece bu yaklaşıma göre, maliyet faktörlerinden birisinin fiyatındaki
yükselme bir ücret-fiyat çekişmesine, dolayısıyla da enflasyona yol açar.
İkinci yaklaşımda ise ekonominin tam çalışma düzeyinde veya ona yakın bir durumda
bulunduğu sırada toplam talebin mal ve hizmet arzını aşacak biçimde genişlemesi
üzerinde durulur. Ekonomide atıl kapasite bulunduğu bir durumda toplam harcamalar
artırılırsa reel üretim artar ve ekonomi tam çalışma düzeyine doğru gelişir. Ancak tam
çalışma düzeyinden sonraki talep genişlemesi reel üretimi değil milli gelirin parasal
ifadesini yani fiyatlar genel düzeyini artırır.
Bununla birlikte az gelişmiş ülkelerdeki, üretim artışını engelleyen çeşitli darboğazlar
dolayısıyla (döviz yetersizlikleri, teknik eleman yoklukları, sermaye kıtlığı v.s. gibi)
ekonomi, eksik istihdam içinde bulunduğu sırada da talep artışları reel üretimi değil,
fiyatlar genel seviyesini artırabilir.
Birçok ülkede talep artışı doğuran nedenler arasında, geniş kamu harcamalarına
girişilmesi ve vergi gelirlerinin sınırlı olması dolayısıyla bu harcamaların merkez
bankasının karşılıksız para basması veya iç borçlanma ile finanse edilmesi önemli bir
yer tutar.
Ülkemizde de bütçe açıkları enflasyonun başlıca nedenlerinden birini oluşturmaktadır.
Enflasyon ekonomik bakımdan olduğu kadar sosyal ve siyasal etkileri bakımından da
arzulanmayan bir olaydır. Paranın reel değerini düşürerek tasarrufları caydırır,
harcamaları özendirir ve paradan kaçış olayına neden olur. Verimli yatırımların
yapılmasını da engeller. Üretim çeşitli darboğazlarla karşı karşıya olduğu için iş
adamları, verimli alanlara değil, gayrimenkul, altın, döviz gibi alanlara yatırımı daha karlı
ve kolay bulurlar.
Enflasyonun doğurduğu yüksek talep ithalatı arttırırken ihracatı caydırır, dolayısıyla dış
açıkları büyültücü etki yapar. Enflasyon gelir dağılımındaki dengesizlikleri büsbütün
artırır. Belirli sınıflar, sattıkları veya ürettikleri malların fiyatlarında sürekli ayarlamalar
yaparak enflasyonun olumsuz etkilerinden korunmaya veya bundan yarar sağlamaya
çalışırlar. Oysa maaşlılar, ücretliler, emekli, dul ve yetim aylığı alanlar gibi sabit gelirliler,
maaşlarında her zaman ayarlama yapmak olanağına sahip olmadıkları için,
enflasyondan büyük reel gelir kayıplarına uğrarlar
Enflasyonu önlemek için toplam talebi kısmaya yönelik daraltıcı para politikası ve maliye
politikası yanında üretimi artırmaya, maliyetlerdeki artışları önlemeye yönelik politikalar
izlemek gerekir. Bu arada döviz arzının bollaşması, ithal malı ara malları, ham madde
ve zaruri gıda maddeleri arzını artırarak iç fiyat artışlarını engelleyici etkide bulunur. Bu
konuda devletin, giderlerini para basmak yoluyla değil, vergi gelirlerini artırarak
karşılamaya çalışması ve açık bütçeden kaçınılması da büyük önem taşır. Kuşkusuz
burada söz konusu olan şiddetli fiyat artışlarıdır. Yoksa her ekonominin kendi
koşullarına göre değişebilen makul düzeylerdeki enflasyon oranlarının ekonomiyi
canlandırıcı etkilerde bulunacağı genellikle kabul edilmektedir.
Yüksek enflasyon firmaları iflas ettirir, aileleri dağıtır, çocukları aç bırakır, insanları kötü
yola sevk eder ve zenginle fakir arasındaki uçurumu daha da derinleştirir. Zengin daha
zengin, fakir daha fakir olur.
Enflasyonun en önemli nedenlerinden birisi üretmeden tüketmek ve israftır. Bol keseden
dağıtılan krediler, kamu bankalarının görev zararları, Hazine’ nin yüksek faiz yükü,
karşılıksız basılan banknotlar enflasyonu körükler. Enflasyonun düşmesi fiyatların
düşmesi demek değildir.
Tüm dünya ekonomik ve siyasal açıdan çok dalgalı bir dönem yaşıyor. Ülkelerin
ekonomik başarıları kurumlara, ekonominin işleyişini belirleyen kurullara ve bireyleri
teşvik eden teşviklere göre değişir.
Maliye ve para politikalarında sürdürülebilirlik olmadan istikrarlı ve adil bir büyüme
olmaz. Kredi ve tasarruf hesaplarının nasıl kullanıldığı çok önemlidir. Büyümenin verimli
katkı yapması esas alınmalıdır.
Hane halkının alım gücündeki olağanüstü düşüş, zamanla tüm ekonomiye yayılır,
zengin ve fakir arasındaki uçurumu derinleştirir. Büyümenin sağlıklı sürdürülemediği,
oldukça uzun ve zorlu ekonomik dönemlere sebep olur.
Refahın toplumun tüm kesimlerine yayıldığı, adil bir Türkiye hepimizin hayali. Hukukun
üstünlüğünün sağlandığı, demokrasinin tüm kurullarıyla uygulandığı, refah seviyesi
yüksek bir Türkiye, ancak kapsayıcı ve güvenilir kurumlar ile mümkün olur.