Namık Kemal BİÇER
Köşe Yazarı
Namık Kemal BİÇER
 

Ateş Çemberinde Barış arayışı. Ortadoğu…

Yüzyıllardır haritaları silinen, sonra yeniden çizilen; ideolojilerin, mezheplerin, petrol borularının ve güç takıntılarının çarpıştığı kadim bir yangın alanı. Şimdi bir kez daha alev alev. İsrail ve İran, 1500 kilometrelik mesafeye rağmen birer savaş uçağı, birer drone ya da bir “önleyici saldırı”yla birbirlerini delik deşik edebiliyor. Savaş artık sadece toprağın değil; havanın, bilginin, yapay zekânın ve korkunun üzerinde yapılıyor. Bu, 21. yüzyılın ilk uzay-siber savaşı. Peki biz? Biz, bu ateş çemberinin tam ortasındayız. Hem coğrafî olarak, hem tarihsel olarak, hem duygusal olarak. İran’da 25 milyon Azerbaycan Türkü yaşıyor. İsrail’in İran’a yönelik saldırılarında Azerbaycan üsleri iddiaları ortada. Türkiye ise Azerbaycan’la “iki devlet, bir millet” kardeşliğini yaşıyor. Aynı anda İran’la sınırdaş, İsrail’le ekonomik ortak, NATO’yla stratejik müttefik… Türkiye diken üstünde bir cambaz gibi. Her an her yönden gelen rüzgârla düşme ihtimali var. Ama düşmeden yürüme zorunluluğu da var. Çünkü bu coğrafyada geri çekilen kaybeder. Ama açıkça cepheye giren de kaybeder. İsrail kazandıkça yalnızlaşıyor. İran kaybettikçe bileniyor. Petrol fiyatı artıyor. Hava sahaları kapanıyor. Ve milyonlarca insan “bir sabah uyanamayacak mıyım?” korkusuyla yaşıyor. Savaşın galibi olmayacak. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Ama her savaşın bir mirasçısı olur: Ya kin, ya bilinç. Türkiye bu kez, savaşın galibi değil; barışın kurucusu olmaya talip olmalı. Çünkü barışı kurabilen tek millet, savaşı tanıyan ama ona tapmayan millettir. Bu topraklar hep ateşle yoğruldu. Belki bu yüzden, barışı aramak bile devrimdir. Ve belki, en çok da bizim ihtiyacımız var ona.
Ekleme Tarihi: 13 June 2025 - Friday

Ateş Çemberinde Barış arayışı. Ortadoğu…

Yüzyıllardır haritaları silinen, sonra yeniden çizilen; ideolojilerin, mezheplerin, petrol borularının ve güç takıntılarının çarpıştığı kadim bir yangın alanı. Şimdi bir kez daha alev alev.

İsrail ve İran, 1500 kilometrelik mesafeye rağmen birer savaş uçağı, birer drone ya da bir “önleyici saldırı”yla birbirlerini delik deşik edebiliyor. Savaş artık sadece toprağın değil; havanın, bilginin, yapay zekânın ve korkunun üzerinde yapılıyor. Bu, 21. yüzyılın ilk uzay-siber savaşı.

Peki biz?
Biz, bu ateş çemberinin tam ortasındayız.
Hem coğrafî olarak, hem tarihsel olarak, hem duygusal olarak.

İran’da 25 milyon Azerbaycan Türkü yaşıyor. İsrail’in İran’a yönelik saldırılarında Azerbaycan üsleri iddiaları ortada. Türkiye ise Azerbaycan’la “iki devlet, bir millet” kardeşliğini yaşıyor. Aynı anda İran’la sınırdaş, İsrail’le ekonomik ortak, NATO’yla stratejik müttefik…

Türkiye diken üstünde bir cambaz gibi.
Her an her yönden gelen rüzgârla düşme ihtimali var.
Ama düşmeden yürüme zorunluluğu da var.
Çünkü bu coğrafyada geri çekilen kaybeder.
Ama açıkça cepheye giren de kaybeder.

İsrail kazandıkça yalnızlaşıyor. İran kaybettikçe bileniyor.
Petrol fiyatı artıyor. Hava sahaları kapanıyor. Ve milyonlarca insan “bir sabah uyanamayacak mıyım?” korkusuyla yaşıyor.

Savaşın galibi olmayacak.
Tıpkı geçmişte olduğu gibi.
Ama her savaşın bir mirasçısı olur:
Ya kin, ya bilinç.

Türkiye bu kez, savaşın galibi değil; barışın kurucusu olmaya talip olmalı.
Çünkü barışı kurabilen tek millet, savaşı tanıyan ama ona tapmayan millettir.

Bu topraklar hep ateşle yoğruldu.
Belki bu yüzden, barışı aramak bile devrimdir.
Ve belki, en çok da bizim ihtiyacımız var ona.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.