Namık Kemal BİÇER
Köşe Yazarı
Namık Kemal BİÇER
 

Ekmek nimetti, şimdi ise fakirliğin sembolü oldu.

Ekmek… Un, su, tuz ve biraz ateş. Ama bizde bundan çok daha fazlası: Bir ülkenin yoksulluğunu gizlemeye çalışan beyaz bir örtü. Dünyada kişi başına en çok ekmek tüketen ülkeyiz biz — yılda iki yüz kilo. Bir zamanlar gururla söylenirdi bu rakam, şimdi ise utanılacak kadar sessiz bir gerçeğe dönüştü. Çünkü o iki yüz kilonun her dilimi, bir eksikliğin telafisidir: Etin, sütün, meyvenin, sebzenin yerini tutar. Bir çocuk, sabah kahvaltısında sadece ekmekle doymaya çalışıyorsa, aslında doymuyor — sadece susuyor. Açlığı bastırıyor, büyümesi yavaşlıyor, düşleri küçülüyor. Okul sıralarında başı düşen, gözü kapanan çocuklar var bu topraklarda. Onların uykusu yorgunluktan değil, eksiklikten gelir. Mideleri dolu ama vücutları güçsüz; karnı tok ama zihni aç. Çünkü açlık sadece karında olmaz — bazen gözde, bazen fikirde, bazen de gelecektedir. Ekmek, bizim en sadık dostumuz oldu yüzyıllar boyunca. Ama şimdi dostluğundan çok, çaresizliğimizin delilidir. Bir millet, karnını ekmekle doyurur ama kaderini onunla kuramaz. Bir ülke, çocuklarını yalnızca ekmekle büyütürse, geleceğini eksik yoğurur; çünkü protein eksikliği, yalnız bedeni değil, düşünceyi de zayıflatır. Bir anne düşün; sofraya koyacak bir tabak yemek bulamaz, ama fırından sıcak ekmek gelir “şükür” der, çocuğuna uzatır. O çocuğun gözleri parlar ama birkaç yıl sonra o parıltı sönmeye başlar; çünkü beyin aç büyürse, ülke de aç kalır. Bugün artık yoksulluğu anlatmak için ekonomik veriler, gelişmişlik endeksleri, eğitim istatistikleri yetmiyor. Dünya Sağlık Örgütü diyor ki: “Bir ülkenin sağlıklı olmasının temeli dengeli beslenmedir.” Ve o dengenin en önemli göstergesi ekmek tüketimidir. Bir ülkede ekmek tüketimi fazlaysa, bu, sağlıklı beslenmenin olmadığının en kesin kanıtıdır. Çünkü ekmeğin fazlası, çeşitliliğin yokluğudur; beslenme dengesizliğinin, gizli açlığın sessiz çığlığıdır. Gerçek zenginlik, ekmeği azaltabilmektir; yani başka tatlara, başka gıdalara ulaşabilmek. Bir ülke, ne kadar az ekmekle doyabiliyorsa, o kadar gelişmiştir. Biz hâlâ karın doyurmayı “doymak” sanıyoruz; oysa doymak, bedeni değil, zihni beslemekle başlar. Bir gün gelir, sofralarda ekmek yine olur ama merkezde olmaz. Bir gün gelir, çocuklar sütle, yumurtayla, sevgiyle büyür; ekmek o zaman gerçek yerine döner: bereketin değil, dengenin sembolü olur. O vakit bu ülke gerçekten doymuş sayılır  hem karnı, hem vicdanı, hem de geleceğiyle.
Ekleme Tarihi: 02 Kasım 2025 -Pazar

Ekmek nimetti, şimdi ise fakirliğin sembolü oldu.

Ekmek…

Un, su, tuz ve biraz ateş.
Ama bizde bundan çok daha fazlası:
Bir ülkenin yoksulluğunu gizlemeye çalışan beyaz bir örtü.

Dünyada kişi başına en çok ekmek tüketen ülkeyiz biz — yılda iki yüz kilo.
Bir zamanlar gururla söylenirdi bu rakam,
şimdi ise utanılacak kadar sessiz bir gerçeğe dönüştü.

Çünkü o iki yüz kilonun her dilimi, bir eksikliğin telafisidir:
Etin, sütün, meyvenin, sebzenin yerini tutar.
Bir çocuk, sabah kahvaltısında sadece ekmekle doymaya çalışıyorsa,
aslında doymuyor — sadece susuyor.
Açlığı bastırıyor, büyümesi yavaşlıyor, düşleri küçülüyor.

Okul sıralarında başı düşen, gözü kapanan çocuklar var bu topraklarda.
Onların uykusu yorgunluktan değil, eksiklikten gelir.
Mideleri dolu ama vücutları güçsüz;
karnı tok ama zihni aç.
Çünkü açlık sadece karında olmaz — bazen gözde, bazen fikirde, bazen de gelecektedir.

Ekmek, bizim en sadık dostumuz oldu yüzyıllar boyunca.
Ama şimdi dostluğundan çok, çaresizliğimizin delilidir.
Bir millet, karnını ekmekle doyurur ama kaderini onunla kuramaz.
Bir ülke, çocuklarını yalnızca ekmekle büyütürse,
geleceğini eksik yoğurur; çünkü protein eksikliği, yalnız bedeni değil, düşünceyi de zayıflatır.

Bir anne düşün; sofraya koyacak bir tabak yemek bulamaz,
ama fırından sıcak ekmek gelir “şükür” der,
çocuğuna uzatır.
O çocuğun gözleri parlar ama birkaç yıl sonra o parıltı sönmeye başlar;
çünkü beyin aç büyürse, ülke de aç kalır.

Bugün artık yoksulluğu anlatmak için
ekonomik veriler, gelişmişlik endeksleri, eğitim istatistikleri yetmiyor.
Dünya Sağlık Örgütü diyor ki:
“Bir ülkenin sağlıklı olmasının temeli dengeli beslenmedir.”
Ve o dengenin en önemli göstergesi ekmek tüketimidir.
Bir ülkede ekmek tüketimi fazlaysa,
bu, sağlıklı beslenmenin olmadığının en kesin kanıtıdır.
Çünkü ekmeğin fazlası, çeşitliliğin yokluğudur;
beslenme dengesizliğinin, gizli açlığın sessiz çığlığıdır.

Gerçek zenginlik, ekmeği azaltabilmektir;
yani başka tatlara, başka gıdalara ulaşabilmek.
Bir ülke, ne kadar az ekmekle doyabiliyorsa, o kadar gelişmiştir.
Biz hâlâ karın doyurmayı “doymak” sanıyoruz;
oysa doymak, bedeni değil, zihni beslemekle başlar.

Bir gün gelir, sofralarda ekmek yine olur ama merkezde olmaz.
Bir gün gelir, çocuklar sütle, yumurtayla, sevgiyle büyür;
ekmek o zaman gerçek yerine döner:
bereketin değil, dengenin sembolü olur.

O vakit bu ülke gerçekten doymuş sayılır 
hem karnı, hem vicdanı, hem de geleceğiyle.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.