Mülteci (Sığınmacı) kökenini yine ‘Arapça kökenli tanımı’ ile açıklanmıştır. Yabancı bir
ülkede iltica etmeden önce belirli bir süre kalan kimse.” şeklinde açıklanırken; hukukumuzda
da vatansızlar, ikincil koruma statüsünden yararlananlar, ve göçmenler diyerek acımasızca
tanımlardan tanım beğenmek durumunda kalmışızdır. Bir kişinin mülteci olma sebebi, geldiği
ülke tarafından kendisine korunma sağlanmıyor olmasıysa, bizim ülkemize gelsin! 1951
yılında Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmesinde yer alan Mülteci tanımında
İngilizcede ki erkeği işaret eden he/his ifadesi patriarkal sisteme uygun olarak siyaseti erkek
egemenliği düşünülmüştür. Daha neler ! Sonraları, ‘he/his’ hazmedemeyen bizler, sözleşme
tanımına mülteci statüsü kazanmak için zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korku duymak
için; ırk,din,tabiiyet,belli bir gruba mensubiyet ve siyasi düşünce diyerek 5 kriter arasında
cinsiyet sayılmamıştır. Özetimiz şudur ; Ülkeden kaçış, mülteci statüsü kazanma,sığınılan
ülkede her türlü şiddetten korunma ve ayrımcılık yasağı konularında kadın ve erkek
mülteciler arasında ayrım yapılmamalıdır.
Tarihte ‘Mülteci kadınlar ’ın yer alması, 1976-1985 yılları arasının Birleşmiş Milletler
tarafından Dünya Kadın On Yılı ilan edilmesi ve yapılan konferanslarda kadın hakları örgütlerinin bu
yöndeki güçlü kampanyaları sayesindedir. 1991 yılında kadın mülteciler üzerine ilk kapsamlı planını
Mülteci Kadınların Korunması için İlkeleri kabul etmiştir. 1994 yılında ise ilk kez mültecilerin
menşe ülke , yaş verileri ve ‘cinsiyet’ bilgilerini de paylaşmaya başlamıştır. 2008 yılında Kadın ve
Kız Çocuklarının Korunmasına Dair El Kitapçığı kabul edilmiştir Kadın Mültecilerin
güçlenmesine yönelik çalışmalarda bahsedilen konular; kendilerinin ve ailelerinin geçimini
sağlamak için cinsel birlikteliklere zorlanabilmesi ve çalışma izni meseleleridir. Kız
çocuklarının istismarı ve kaçırılması ile kamp ortamında uzun süreli yaşamaktan
kaynaklanabilecek aile içi şiddet vakalarının önlenmesi de sığınılan ülkenin
sorumluluklarındandır. En önemli sorun ise kadın ve kız çocuklarının uzun süreli olarak
insani yardıma bağımlı kalmasıdır.(Martin,2017:27-28).
Türkiye, ilk iltica kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu (YUKK)
1951 Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlama ile kabul etmiştir. Avrupa Konseyi üyesi
olmayan bir ülkeden gelen sığınmacı bir kadın, Türkiye’de mülteci statüsü kazanamaz.
Türkiye’de mültecilik ile ilgili ikili bir koruma rejimi vardır.
1.)Şartlı Mültecilik
2.)Geçici Koruma(Suriyelilerin gelişi ile düzenlenmiştir).
Bu ikili rejimin temel özelliği de, başvuru yapmış olduğu ülkede, tüm kadınlar geçici
korunma sağlanmasıdır.Kadın Mültecilere dair toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan ve
koruma sürecinde kadınların özel ihtiyaçlarını dikkate alan hükümler bulunmamaktadır. Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) ülkeye girişten itibaren haklar ve statü belirleme prosedürü
anlamında bilgi verilmediği ve cinsiyetlendirilmiş, şiddete uğrayan kadınların nasıl şikayette
bulunabilecekleri ve koruma talep edecekleri üzerine bilgilendirme yapmamaktadır. Bunun
neticesinde de özel düzenleme içeren Toplumsal cinsiyete dayalı irtica talepleri ve İstanbul
Sözleşmesi Göç İdaresi Genel Müdürlüğü(GİGM) Türkiyeli kadınlar gibi Mülteci Kadınları
da dikkate alınması dile getirilmiştir.
‘Mülteci Kadınlar konusunda’ dünyadan Türkiye nasıl görünüyor? Birleşmiş Milletler
verileri önemlidir! Onlara göre mülteciysen, kaldığın ülkeyi 17 yıl istila edebilirsin. Hatta 50
yıl mülteci kalabilirsin. Türkiye’de toplam Suriyeli sayısı 3.307.882 iken; bunun %72,68’i
Kadın ve Çocuklardan oluşmuştur.Yine Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
(UNHCR) , Türkiye’yi bu yıl da dünya çapında en çok sığınmacı barındıran ülke
sıralamasında birinci yapmıştır. Bu yıl ki sıralamayla Türkiye dokuz yıldır en çok sığınmacı
alan ülke sıralamasında başı çekmekte kalmıştır. Bir de neyse ki Mülteci Dayanışma
Derneğimiz(Mülteci-Der) var!
Hiç kimse mağdur olmasın! iyi niyeti ile ve Dünyada savaşların insanlara verdiği zararları
görmekteyiz! Ancak bu ülkeyi herkese açık ederek, çıkarlarımız doğrultusunda hareket
edersek, o yabancı bizi sırtımızdan yaralamasına da mahal vermiş oluruz! TC.Vatandaşı
olarak, bu ülkede, daha kolay sosyal-maddi-manevi(konuşma) hakkına sahip olunmamalıdır!
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de gelişen güzel bir habere değinmek istiyorum: tabi ki 2023
Uluslararası Yetişkinler Artistik Buz Pateni Şampiyonası'nda altın madalyanın sahibi olarak
“Altın Kuğu” lakaplı sporcu ve Türkiyemize büyük bir gurur yaşatan Naz ARICI’ dan
bahsediyorum.29 yaşında spora adım atan 1982 doğumlu Naz ARICI, 5 dünya şampiyonluğu
‘başarmanın yaşı olmadığını’ bizlere göstermiştir.