Üreticilerimiz, çiftçilerimiz bir süredir seslerini yükseltmeye başladılar. Gün geçmiyor ki, yurdun bir yöresinden çiftçiler, üreticiler tepki ve protesto gösterisinde bulunuyorlar. Ürünlerini yakıyorlar, sokağa atıyorlar. Avrupa ülkelerindeki eylemlere benzer olmasa da, çiftçilerin, üreticilerin bu çığlıklarına kulak vermeliyiz.
Tarlasında, bahçesinde, dalında kalan ürünü maliyetinin altında satmak durumunda kalan çiftçi ne yapacak? Tarladan 3-5 liraya çıkan herhangi bir ürün, markette tüketiciye ulaşıncaya kadar astronomik rakamlara ulaşıyor. Üretici kazanamıyor, kazanamadığı için de mutlu değil. Ama öbür tarafta tüketici de mutlu değil, çünkü gıda fiyatları el yakıyor. Mazotundan ilacına gübresine kadar tüm girdi maliyetlerinin yükseldiği ülkemizde ne yazık ki, çiftçi üretimden vazgeçer noktasına geldi. Bugün birçok üreticiden bunu açıkça duyuyoruz zaten.
Oysa, Dünya ülkeleri kendi üreticisini, çiftçisini destekliyor, daha fazla üretim yapması için her türlü teşvikleri sağlıyor. Öte yandan son yıllarda Dünya’da “gıda milliyetçiliği” denilen bir kavram ortaya çıktı. Temel anlamda, ülkelerin gıda güvenliğini sağlaması ve bu konuda öncelikli olarak kendi ihtiyacını karşılaması anlamına gelen gıda milliyetçiliği uluslararası ilişkilerde yükselen bir trend. Bu aynı zamanda güvenli ve sağlıklı gıdaya erişmenin temel noktalarından birisini oluşturmaktadır.
O halde yapmamız gereken, yaşanan küresel iklim değişikliklerini de göz önüne alarak, bir tarım ülkesi olan ülkemizde üreticimizi, çiftçimizi küstürmek yerine, onların topraktan kopmamalarını sağlayacak önlemleri bir an önce almaktır.