Uçarsın uçurum kenarında alçaklara konaklarsın.
O vakit anlarsın kartalın zirvelerde alçağa baktığı gibi!..
Anlarsın toprağın içinde sürüngenlerin yaşama sebebini.
İşte o Derya'nın dalgalanan fikirleri duyguya baskı kurduğunu,
Gözün gördüğü bakışta kulağın duyduğu sese kadar.
Binlerce kapı aralanır ve her kapının içerisinden dışarıya vurulan eylemlerin gayesi olduğunu.
Gerekçeler ve gerçeklerle yoğunlaşır.
Duygular ise insanda var olan özelliğe idrak muhakemesi yeniden harita oluşturur.
Doğduğun yerin alışkanlıktan ibaret olduğunu, kendine ait gördüğün, kendini iyi hissettiğin duyguda gördüğünü anlarsın. Oysaki bu cihanın içinde binlerce asır geçmiş ve kefensiz yatanların örtüsü toprakla buluşmuş.
Ve ebediyete kadar geriye dönüş ileriye gördüğümüze yorar.
Hep yazdığım köşeler vardır; duyguya kapıldığım an dökülür kelimeler manasına.
Hani yer ile gökyüzü arasına sıkışan, hani içinde bulunduğumuz atmosferde enerji yığılması olurken.
Atıl ve olumsuz güçler iter beni.
Öyle olduğum yerde çok çekip gitmişimdir yaşadığım mekanda.
Öyle bir yer ki duygularımızın saf akan suları, karaları serinletirken gökyüzüne yoğunlaşmak var ya
Hani ayakların köklenir gökyüzünün mavisinde…
Bu öyle bir şey ki arınmak ve temizlemekle başlar niyetler. Bir derya gibi yeryüzü irdelenirken gökyüzünde havalanmak gibi bir şey olur insanda var olan aslında topraktan aldığımız güç havaya meydan okur. Hani ruhumuza yaşattığınız yakınlaşmalarda uçurumlar başlar.
Hafiflersin bir tüy kanadından daha hafif, bir yağmur tanesinden karalara dökülürken insanın içinde gücün tabiatın içinden ormanların, ruhu dağların doruğu, ovaların özgürlüğü gibi koşarsın dörtnala… İçimdeki ağır deryalar çoktan kıyıya vurmuş; bir dağın eteği, bir denizin dehlizi içimizdeki o uçurumlar olmuştur. Kolayına seçtiğimiz nefes almakta değil, asıl zor olan ise nefesin kesildiği yerde can çekişmeler başlar.