Doğanın vazgeçilmez kanunu ölümle, her canlı karşılaşacak. Fakat sevdiklerimizi bırakmak hiç bilmediğimiz bir aleme geçmek bizi korkutur. Ne yazık ki korkunun ecele faydası yok. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren herşey biz insanlar için. Doymak bilmez nefislerimizin esiri oluruz bazen. Taki ölüm bize yaklaştığında, yaptıklarımızı hatırlarız. Yaşadıklarımız film şeridi gibi geçer gözümüzün önünden. Yaşam olduğu gibi, ölüm de her an kapımızda. Bunu bilmek önemli tabii. Emre Dorman'ın "İnsanlar uyurlar, ölünce uyanırlar" kitabının arka kapak yazısını paylaşmak istiyorum. Der ki; Pek çok insan dünya hayatının geçici ışıltısına aldanıp, istek ve arzularının peşinde yok yere tüketir ömrünü. Tıpkı bir yaprak misali, savrulur durur yaşam içinde. Birgün öleceği gerçeğini unutup, ölüm sonrası için kayda değer bir hazırlık yapmadığı gibi değersiz ve anlamsız bir şekilde yaşar hayatını. Oysaki ölüm, yaşamın ikiz kardeşidir. Yaşamla birlikte var edilmiştir. Alınan her nefesin yarısı yaşam, yarısı ölüm için alınır. Ölüm bize bu kadar yakındır. Ömür, anne karnı ile toprak altındaki iki karanlık arasında yakılan bir kibrit alevi gibidir. Alev almasıyla sönmesi an meselesidir. Göz açıp kapar gibi geçecek ve birgün son bulacaktır. Uyanmak için uyumak gerekiyordu önce. Ölmek için yaşamak ve biz yaşıyorduk. Yaşıyorken de uyuyorduk. Derin bir uyku içindeyken, kendimizi yaşıyor sanıyorduk. Bu gerçek ile yüzleşmeye, dünya uykunuzdan uyanmaya ve yaşamınızı sorgulamaya cesaretiniz var mı? Eğer yoksa bu kitabı elinizden bırakabilir, yaşantınıza kaldığınız yerden devam ederek sizin için ayrılan sürenin sonuna gelebilir ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, hiç yaşamamış gibi ölebilirsiniz. Kaçınılmaz olan ölüm ile yüzleşmeden önce, yüzleşin kendinizle…"