Namık Kemal BİÇER
Köşe Yazarı
Namık Kemal BİÇER
 

Ana Rahme Dokunmak

:Bir zamanlar Nevruz’da sokaklar rengârenkti. Kürt yurttaşlar meydanlardaydı. Barış isteyenler, adalet arayanlar, hukuksuzluğa karşı sesini yükseltenler sokaklardaydı. Bu halk, sokak politikasını iyi bilirdi. Çünkü onlar biliyordu: Sokak, halkın vicdanıdır. Sokak, devlete hatırlatma yapar. Sokak, susmayanların dilidir. Ve o dönemlerde CHP de sokaktaydı. Yeri geldiğinde yanında yürür, gerektiğinde arkasında durur, ama hiçbir zaman uzakta kalmazdı. Fakat zaman değişti. Uzun vadeli düşünüldü Yeni bir yol haritası gerekiyordu. Kürtleri sokaktan çekin. Çünkü olası bir yol kazasında, bu destek her şeyi değiştirebilirdi. Kürtler susturulmalıydı, yoksa yol haritası bozulabilirdi. Çünkü bu ülkenin yumuşak karnı oradaydı. Sokakta örgütlü, öfkeli bir halkla herhangi bir dönüşüm yürütülemezdi. Ama, halkın reflekslerini doğrudan bastıramayacağı biliniyordu. Çünkü bir halkı harekete geçiren, önce o halkın bilinçli yurttaşlarıdır Yani sanatçılarıdır, aydınlarıdır, kalemiyle düşünenleridir. Ve işte tam da bu yüzden, ilk uyutulma dalgası önce onları hedef aldı. Sanatçılar susturuldu. Aydınlar itibarsızlaştırıldı. Kalemler kırıldı, sahneler karartıldı, ekranlar tekleştirildi. Ve toplumun kolektif hafızası ilk kez orada uyutuldu. Sonra yeni bir İmralı açılımı masaya sürüldü. Amaç barış değil; bilinçsizleştirme, unutturma ve uyuşturmaydı. Ve uyku hali başarıyla verildi. Ama bu kez daha derin, daha sinsiydi. İlk uyku dozunun etkisi azalmaya başladığında, halkın hafızası kımıldamaya yüz tuttuğunda, Şak diye sahneye bir isim çıkarıldı: Evet, milyonların gözünün içine baka baka, bu millete silah çeken, hendek kazan, askerine kurşun sıkan bir figür, “kurucu lider” olarak konuşulmaya başlanıldı. Bu neyin açılı mıydı? Bu, doğrudan milletin bilincine, tarihine, ana damarına indirilen sert bir vuruştu. Ve bu sert vuruşun dozu dikkatlice ayarlandı. Halk, farkına bile varmadan, kendini reddetmeye başladı. Bu kez barış değil, kimliksizlik teklif ediliyordu. Bu kez çözüm değil, kökünden koparılma pazarlanıyordu. Uyku halinin dozu öyle güçlüydü ki… Sözde temsilciler Ankara’nın masasına davetliydi artık. Ve halk, “her şey düzelecek” diyerek daha da derin bir uykuya yatırıldı. Ama mesele kapanmamıştı. Sıra geldi diğer cepheye: Milliyetçilere. Onlar da sokağın ruhunu bilen bir seçmen grubuydu. Ama test edilmeleri gerekiyordu. Ve test geldi: Ümit Özdağ tutuklandı. Beklenen olmadı. Sokaklar boş kaldı. Bayraklar yere düşmedi ama ellerde de taşınmadı. Ve böylece yol temizlendi. Geriye tek büyük engel kalmıştı: Cumhuriyet Halk Partisi. CHP’yi bertaraf etmek için hız gerekiyordu. Hereke geçilmeliydi. Çünkü halkın gözleri aralanıyordu. Uyku hali dozu etkisi azalıyordu. Ve bir sabah, sarsıcı bir cümle yankılandı: “Üç bin yıllık Türk boylarının, yaklaşık bin yıldır ana rahmi olan bu topraklarda, terör örgütü toplantı yapabilir.” İşte bu cümleyle bıçak kemiğe dayandı. Ana rahme dokunulmuştu artık. Anadolu, bizim için bir coğrafya değil; Bir doğumhane, bir kader ocağı, bir ruhun biçim bulduğu kutsal rahimdir. Bu topraklar; Mete Han’ın duasını, Bilge Kağan’ın taşlara kazıdığı vasiyeti, Alparslan’ın secdeden doğrularak attığı ilk adımı, Osman Bey’in hayalini, Mustafa Kemal’in meşalesini içinde taşır. Bu topraklar, Türk’ün yeniden doğduğu yerdir. Yüz yıllardır Kürtlerle – Türkler kardeşçe yaşamasına vesile olan ana rahme mahremiyetten dokunmak, bu ülkenin geleceğine de kötülük etmektir. Hayır. Bu bir diplomatik hamle değildir. Ana rahmine sokulan bu düşünce, Türk’ün doğduğu, büyüdüğü ve uğruna şehit olduğu topraklarda artık çiçeklerin solması demektir. Unutmayın, bir rahmi kirletirseniz, Oradan ya sakat bir doğum çıkar, Ya da rahmin kendisi sizi dışarı atar. Ve bin yıldır ana rahmi sayesinde kardeşçe yaşayan halklara zarar verirsiniz. Son perde yaklaşırken, Kürtlerin oylarıyla seçilen başkanlar tutuklanıyor, Sokaklar, yalnızca tecrübesiz gençlerin cılız seslerine kalıyor. Ama unuttukları bir şey var: Tecrübesiz gençler korkuyu bilmez. Onlar, yüreklerinin çağrısıyla eyleme geçer. İlk adımları cesaretledir. Ancak karşılarına çıkan aşırı güç, Baskı ve sindirme girişimleriyle korkuyla yüzleşirler. İşte tam orada, korku dönüşür. Korku protestoya evrilir. Ve o protesto, Korkuyla yüzleşemeyenlerin inşa ettiği duvarları sarsmaya başlar. Artık korku onlara değil, korkuyla yaşamayı bilmeyenlere bulaşır. Ve korku, bir protestonun ayak sesine dönüşür. Umarım, bu protestolar güzel ülkemin barış ve huzuruna gölge düşürmez. Umarım, her iki taraf daha öngörülü ve hoşgörülü davranır. Umarım, bu tepkiler, bir doğumun, bir uyanışın, bir varoluşun yolunu açar. Ama bu milletin tarihi şunu gösterir: Ne zaman Ana rahmine dokunulsa, Oradan mavi gözlü bir kurt doğar, Bir meşale yükselir, Ve bir millet yeniden ayağa kalkar.
Ekleme Tarihi: 24 Mart 2025 - Pazartesi

Ana Rahme Dokunmak

:Bir zamanlar Nevruz’da sokaklar rengârenkti. Kürt yurttaşlar meydanlardaydı. Barış isteyenler, adalet arayanlar, hukuksuzluğa karşı sesini yükseltenler sokaklardaydı. Bu halk, sokak politikasını iyi bilirdi. Çünkü onlar biliyordu: Sokak, halkın vicdanıdır. Sokak, devlete hatırlatma yapar. Sokak, susmayanların dilidir. Ve o dönemlerde CHP de sokaktaydı. Yeri geldiğinde yanında yürür, gerektiğinde arkasında durur, ama hiçbir zaman uzakta kalmazdı. Fakat zaman değişti. Uzun vadeli düşünüldü Yeni bir yol haritası gerekiyordu. Kürtleri sokaktan çekin. Çünkü olası bir yol kazasında, bu destek her şeyi değiştirebilirdi. Kürtler susturulmalıydı, yoksa yol haritası bozulabilirdi. Çünkü bu ülkenin yumuşak karnı oradaydı. Sokakta örgütlü, öfkeli bir halkla herhangi bir dönüşüm yürütülemezdi. Ama, halkın reflekslerini doğrudan bastıramayacağı biliniyordu. Çünkü bir halkı harekete geçiren, önce o halkın bilinçli yurttaşlarıdır Yani sanatçılarıdır, aydınlarıdır, kalemiyle düşünenleridir. Ve işte tam da bu yüzden, ilk uyutulma dalgası önce onları hedef aldı. Sanatçılar susturuldu. Aydınlar itibarsızlaştırıldı. Kalemler kırıldı, sahneler karartıldı, ekranlar tekleştirildi. Ve toplumun kolektif hafızası ilk kez orada uyutuldu. Sonra yeni bir İmralı açılımı masaya sürüldü. Amaç barış değil; bilinçsizleştirme, unutturma ve uyuşturmaydı. Ve uyku hali başarıyla verildi. Ama bu kez daha derin, daha sinsiydi. İlk uyku dozunun etkisi azalmaya başladığında, halkın hafızası kımıldamaya yüz tuttuğunda, Şak diye sahneye bir isim çıkarıldı: Evet, milyonların gözünün içine baka baka, bu millete silah çeken, hendek kazan, askerine kurşun sıkan bir figür, “kurucu lider” olarak konuşulmaya başlanıldı. Bu neyin açılı mıydı? Bu, doğrudan milletin bilincine, tarihine, ana damarına indirilen sert bir vuruştu. Ve bu sert vuruşun dozu dikkatlice ayarlandı. Halk, farkına bile varmadan, kendini reddetmeye başladı. Bu kez barış değil, kimliksizlik teklif ediliyordu. Bu kez çözüm değil, kökünden koparılma pazarlanıyordu. Uyku halinin dozu öyle güçlüydü ki… Sözde temsilciler Ankara’nın masasına davetliydi artık. Ve halk, “her şey düzelecek” diyerek daha da derin bir uykuya yatırıldı. Ama mesele kapanmamıştı. Sıra geldi diğer cepheye: Milliyetçilere. Onlar da sokağın ruhunu bilen bir seçmen grubuydu. Ama test edilmeleri gerekiyordu. Ve test geldi: Ümit Özdağ tutuklandı. Beklenen olmadı. Sokaklar boş kaldı. Bayraklar yere düşmedi ama ellerde de taşınmadı. Ve böylece yol temizlendi. Geriye tek büyük engel kalmıştı: Cumhuriyet Halk Partisi. CHP’yi bertaraf etmek için hız gerekiyordu. Hereke geçilmeliydi. Çünkü halkın gözleri aralanıyordu. Uyku hali dozu etkisi azalıyordu. Ve bir sabah, sarsıcı bir cümle yankılandı: “Üç bin yıllık Türk boylarının, yaklaşık bin yıldır ana rahmi olan bu topraklarda, terör örgütü toplantı yapabilir.” İşte bu cümleyle bıçak kemiğe dayandı. Ana rahme dokunulmuştu artık. Anadolu, bizim için bir coğrafya değil; Bir doğumhane, bir kader ocağı, bir ruhun biçim bulduğu kutsal rahimdir. Bu topraklar; Mete Han’ın duasını, Bilge Kağan’ın taşlara kazıdığı vasiyeti, Alparslan’ın secdeden doğrularak attığı ilk adımı, Osman Bey’in hayalini, Mustafa Kemal’in meşalesini içinde taşır. Bu topraklar, Türk’ün yeniden doğduğu yerdir. Yüz yıllardır Kürtlerle – Türkler kardeşçe yaşamasına vesile olan ana rahme mahremiyetten dokunmak, bu ülkenin geleceğine de kötülük etmektir. Hayır. Bu bir diplomatik hamle değildir. Ana rahmine sokulan bu düşünce, Türk’ün doğduğu, büyüdüğü ve uğruna şehit olduğu topraklarda artık çiçeklerin solması demektir. Unutmayın, bir rahmi kirletirseniz, Oradan ya sakat bir doğum çıkar, Ya da rahmin kendisi sizi dışarı atar. Ve bin yıldır ana rahmi sayesinde kardeşçe yaşayan halklara zarar verirsiniz. Son perde yaklaşırken, Kürtlerin oylarıyla seçilen başkanlar tutuklanıyor, Sokaklar, yalnızca tecrübesiz gençlerin cılız seslerine kalıyor. Ama unuttukları bir şey var: Tecrübesiz gençler korkuyu bilmez. Onlar, yüreklerinin çağrısıyla eyleme geçer. İlk adımları cesaretledir. Ancak karşılarına çıkan aşırı güç, Baskı ve sindirme girişimleriyle korkuyla yüzleşirler. İşte tam orada, korku dönüşür. Korku protestoya evrilir. Ve o protesto, Korkuyla yüzleşemeyenlerin inşa ettiği duvarları sarsmaya başlar. Artık korku onlara değil, korkuyla yaşamayı bilmeyenlere bulaşır. Ve korku, bir protestonun ayak sesine dönüşür. Umarım, bu protestolar güzel ülkemin barış ve huzuruna gölge düşürmez. Umarım, her iki taraf daha öngörülü ve hoşgörülü davranır. Umarım, bu tepkiler, bir doğumun, bir uyanışın, bir varoluşun yolunu açar. Ama bu milletin tarihi şunu gösterir: Ne zaman Ana rahmine dokunulsa, Oradan mavi gözlü bir kurt doğar, Bir meşale yükselir, Ve bir millet yeniden ayağa kalkar.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve egemengzt.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.