Türkiye’nin kaderi, kimi zaman tek bir kazma darbesinde saklıdır. Ve bazı projeler vardır ki, sadece sanayiye değil, nesillere yön verir. İşte SASA’nın Yumurtalık’ta inşa etmeye hazırlandığı dev tesis, böyle bir kader anıdır. Gözümüzün önünde bir ülkenin sanayi hafızası yeniden yazılmak üzereyken, bürokratik sis hâlâ ufku örtüyor.
Sayın Dr. Mehmet Şeker’le yapılan görüşmede açığa çıkan tablo, yalnızca bir fabrikanın değil, bir üretim uygarlığının inşasına işaret ediyor. Yumurtalık’ta yükselmesi planlanan entegre petrokimya tesisi, Türkiye’yi ithalata bağımlı bir ekonomiden, üretim gücü yüksek bir ülkeye dönüştürecek büyük dönüşümün adıdır.
İlk adım Saf Tereftalik Asit (PTA), ardından paraksilen ve nihayetinde aromatik kimyasallar… Bu zincir yalnızca kimya değil, aynı zamanda stratejik bağımsızlığın zinciridir. Türkiye’nin bu alanda yıllık 22 milyar dolarlık ithalat yaptığı gerçeği, her gün milyarların yurt dışına akması demektir. Ancak Yumurtalık’ta temeli atılacak bu tesis, yıllık 15 milyar dolarlık dövizi içeride tutacak kudrettedir. Bu sadece bir ekonomik kazanım değil; bir ekonomik bağımsızlık manifestosudur.
Ve bu kimyasallar, plastikten tekstile, boyadan ilaca, tarım kimyasallarına kadar beş büyük sanayi kolunun kalbinde atar. Bu tesis, sadece üretmez; üretimi çoğaltır, etrafına yüzlerce yeni işletme doğurur. Yumurtalık çevresi, yan sanayiyle bir ekonomik halkanın merkezine dönüşecek, 50 bin kişiye doğrudan ve dolaylı istihdam sağlayacak bir sanayi kentinin çekirdeği olacaktır.
Bu sadece üretim değil, bir coğrafyanın kaderini yeniden yazmaktır. Ve bu dönüşümü taşıyacak damarlar da inşa edilmektedir:
Özellikle Ceyhan-Yumurtalık arasında döşenecek demir yolu hattı, bu sanayi devrimini taşıyacak en kritik omurgalardan biri olacaktır. Hammadde girişinden mamul ürün ihracatına kadar tüm lojistik zincirini kolaylaştıracak bu hat sayesinde, bölge kara ve deniz yollarına entegre edilecek.
Ayrıca Türkiye’nin petrokimya alanındaki en büyük limanı da Yumurtalık’a inşa edilecek. Böylece üretim sadece iç pazarı değil, dünya pazarlarını da fethedecek güce kavuşacak.
Ancak bugün, hâlâ ilk kazma vurulamadı. Çünkü Yumurtalık, “özel endüstri bölgesi” ilan edilmedi. Bürokrasi butonları bu tarihî dönüşümün önünde birer sis perdesi gibi duruyor. Sayın Dr. Şeker’in ifadesiyle, “Endüstri bölgesi ilan edilmediği için yatırımın temelleri atılamıyor.” Ama umut var: Bu yıl içinde gerekli izinlerin çıkacağına, 2026’nın ilk çeyreğinde kazmanın vurulacağına yürekten inanılıyor.
Ve bilin ki bu kazma, sadece toprağı değil; geleceği yaracak. İlk çakılan çividen tam dört buçuk yıl sonra, 2030’a yaklaşırken, üretim başlayacak. O gün geldiğinde, Türkiye sadece bir tesis kazanmamış olacak; sanayi çağında kendi yolunu çizen, küresel rekabette dik duran bir ülke kimliği inşa etmiş olacak.
Devlet, bu yolculukta yatırımcının ortağı gibi hareket etmelidir. Bürokratik labirentler, özel sektörün vizyonunu kıramamalı. Çünkü bazen bir temel atmak, sadece beton dökmek değildir; bir milletin geleceğini ilmek ilmek örmektir.
Unutmayalım: Üretimin önü açıldığında sadece ekonomi değil, umut da büyür. Yumurtalık’ta yükselecek bu eser, Türkiye’nin yalnız bugünü için değil, yarını için de bir diriliş marşıdır.
Ve o gün geldiğinde, bu millet diyecek ki:
“Kazmayı vurduk, yalnız toprağı değil, kaderi deldik.