Duygu sömürüsü yapan dilencilere artık alıştık, kanıksadık. Kaldırım kenarında el açan kadınlar, çocuklar, yaşlılar. Kimimiz aldırmadan yürüyüp geçiyor, kimimiz elini cebine atıp, üç beş kuruş veriyor. Bunların içinden mutlaka ki gerçekten muhtaç olan, avuç açmak zorunda kalanlar vardır. Onlara diyeceğim bir lafım yok.
Caddelerde, kaldırımlarda el açan bu insanlar da, tıpkı dolandırıcılar gibi her gün yeni yeni yöntemler buluyorlar kendilerine.
Özellikle kentin en işlek merkezlerinde, ellerine 20, 50 lira para alıp yanından geçenlere, “50 liram, şu kente gideceğim ama param yetmiyor, 50 lira verebilir misiniz”, kucağında çocuğu olanlar, “yavrum aç, döner ısmarlar mısın?” “hasta ilaç alamıyorum” diyenlerden geçilmiyor.
Yukarıda da belirttiğim gibi gerçekten mağdur olanları vardır. Doğrudur, bir başka kentten gelip, burada mahsur kalmış olabilirler, çocuğu gerçekten açtır, hastadır.
Zaman zaman okuyoruz, televizyonlarda izliyoruz, bu dilencilerin üstünden dudak ısırtacak miktarda paralar çıkıyor. Onlar bu işi düpedüz “meslek” edinenler.
Görüyorum, yoldan gelip geçenleri durduran bu kişiler, insanları rahatsız ediyor. Atatürk Caddesi’ne şöyle bir çıkın, yürüyün. Bulvar boyunca belki 5 belki 10 kişi sizi durduracak, yukarıda saydığım bahanelerde paralar isteyecekler.
İnsanlar, eşiyle, çocuğuyla, arkadaşlarıyla yürüyemez oldular. Hatta, bir kafede çay, kahve içerken, bir dönercide yemek yerken bile insanları rahatsız ediyorlar.
Kimileri de ellerinde, dini yazılar yazılı küçük kağıtlarla, “oğlunu, kızını Allah bağışlasın” diye ısrarcı oluyorlar. Hatta en çok onlar insanları ürkütüyor.
Peki, kim dur diyecek bunlara?
Artık ilgililer, bu kentin en işlek merkezlerinde denetim yapmalılar.