Dünyamızı, çevremizi hoyratça kirletiyoruz, yok ediyoruz. Denizlerimiz, toprağımız, havamız, suyumuz her gün kirleniyor. Doğanın bize sunduğu nimetleri, elimizin tersiyle iterek, adeta kendi sonumuzu hazırlıyoruz. Daha çok kar hırsıyla oksijenimiz azalıyor, atmosferimiz de kirleniyor.
Hangi birini sayalım ki…
Bakın, İngiltere’de üretilen çöp, alıveriş poşetleri, Adana’da çıkıyor, bu ülkelerden plastik atıklar ithal ederek, Amerika’da Californiya ve İtalya’daki Po Ovası’ndan sonra dünyanın en verimli üçüncü toprağına sahip Çukurova’da yaşanan onca kirlenme sonucu, mümbit tarım arazilerimizi geri dönüşümü bir daha asla mümkün olmayacak şekilde kaybediyoruz.
İklimimiz de değişiyor. Mevsimler sanki yer değiştirdi. Ocak ayının sonuna yaklaşmamıza rağmen, Adana’ya hala beklenen yağış düşmedi. Adana, son günlerde mevsiminde hiç yaşamadığı bahar havasını yaşıyor.
Dün, gazeteye gelmek üzere bindiğim toplu taşıma aracında, yolcular, iklim değişikliğinin en somut örneklerini birbirlerine anlatıyorlardı.
Ocak ayında olmamıza rağmen yaşanan sıcaklık nedeniyle kent merkezini bırakın, yaylalarda bile kayısılar çiçek açmış, meyve vermeye yüz tutmuş.
Neyin sonucu bunlar!..
Doğanın dengesiyle oynamak kime, neye yarar sağlar, söyleyebilir misiniz?
Öleceğini bilerek yaşayan tek canlı insan olmasına rağmen, neden kendi sonunu kendi elleriyle hazırlamak ister.
Hani bir Kızılderili atasözünde olduğu gibi:
Son yaprak düştüğünde, son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, paranın yenmediğini anlayacaksınız.