Altında yaşadığımız şu güzelim mavi gökyüzünü cehenneme, kabusa çevirme konusunda ne kadar becerikliyiz!.. Paylaşım savaşları, etnik ve iç çatışmalar, terör, dünyaya egemen olma hırsı derken, yerküreyi adeta yaşanmaz bir hale getiriyoruz. Sabah akşam, gazetelerden, televizyon ekranlarından cinayet, gasp, şiddet haberleriyle yatıp kalkıyoruz. Dünyanın yaşadığı bu kaotik ortamda, en küçük şeyler bile bizleri mutlu etmeye yetiyor.
Aslında yetmeli de…
Neyi paylaşamıyoruz, neyin hesabını yapıyoruz, nedir bu hırs.
Oysa, yaşam da dünya da sevgi ve mutluluk üzerine kurulu, iyilikler üzerine kurulu.
Uçsuz bucaksız evrende güzelim dünyamız bir toplu iğne ucu bile kadar değil. Ya biz insanlar hiç düşündünüz mü, bu sonsuz zaman içerisinde ömrümüzün bize armağan ettiği bu kısa hayatı, kavgalarla mı, şiddetle mi yoksa sevgiyle, barışla, paylaşmakla mı geçirmeliyiz!
Yetmedi mi artık bunca gözyaşı, acı…
Daha ne kadar bedel ödenmeli ki, insanlar huzur, güven ve mutluluk içerisinde yaşayabilsin.
Saatler, günler, haftalar, aylar öyle bir geçiyor ki…
Farkına bile varamıyoruz.
İşte, 2024’ün ilk ayının son günlerini yaşıyoruz.
Şubat ayına gireceğiz.
Önümüzde, 14 Şubat Sevgililer Günü var.
İşte önümüzde, kırdığımız kalpleri, gönülleri almak için bir fırsat.
14 Şubat ile romantizm akımını ilk defa birleştiren ve 14. yüzyılda yaşamış İngiliz şair Chaurcer, kuşların eşlerini seçtiği tarih olarak 14 Şubat’ı gözlemlemiş. Bu nedenle o günlerden bu yana günümüze 14 Şubat Sevgililer Günü hikayesi olarak Chaurcer’in romantik bakış açısı anlatılır. Hüzünlü bir hikayeyi içerir, 14 Şubat.
İnsanlık tarihinden günümüze dek süregelen savaşlar, çatışmalar, cinayetler artık son bulsun.
İnsanlar birbirini sevgiyle kucaklasın…
Savaşlar mı sevgi mi dünyaya egemen olmalı, ne dersiniz!