Dün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü idi. Hüzünlü bir hikayesi bir hikayesi vardır, Dünya Kadınlar Günü’nün…
1857 yılında ABD’nin New York kentinde yaklaşık 40 bin tekstil işçisi kadının daha iyi çalışma koşulları nedeniyle 8 Mart günü başlattığı grev nedeniyle fabrikaya yapılan baskın sonucu çıkan yangında 100’ü aşkın kadın işçi hayatını kaybetti. Aradan geçen yıllar içerisinde 8 Mart, tüm Dünya’da “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. Ülkemizde de 1977 yılından beri 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmakta.
Aradan 167 yıl geçmiş…
Kadınların o tarihten günümüze kadar hak arayışları, daha iyi yaşam ve çalışma mücadelesi devam etti, ediyor.
Elbette, söylemek gerekirse, değişen ve gelişen Dünya koşullarında, kadınlarımız da bu süreçte birçok kazanımlar elde etti. Bu durum ülkemiz için de geçerli. Bugün birçok kadın yöneticimiz var, Meclis’te kadın vekiller var, kaymakam, vali, bürokrat, iş insanı kadınlarımız var.
Peki ama yeterli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Değil…
Gelir eşitsizliğinden tutun hayatın birçok alanına kadar kadınlarımız hala erkeklerin oldukça gerisinde.
Daha da yürek yakan sorunların pençesinde boğuşuyor kadınlarımız. İşyerinde mobbing uygulamalarına maruz kalıyor. En yakınındaki erkekler tarafından şiddete, tacize, tecavüze ve cinayete kurban gidiyor kadınlarımız. Çocuk yaşta gelin oluyor!..
Yoksulluğun en derin izlerini kadınlarımız, kızlarımız çekiyor.
Hangi birini sayabiliriz ki…
Kadın olmak zor, kadın olmak hem de çok zor…
Kadınlar, Dünya’nın birçok bölgesinde, günlerini iç karartan bir tablo ile buruk, içi yanarak kutluyor!
Kutlu olsun…